Kürtler İslâmiyet’ten Neden Kovuluyor
H24/ Makale/ Müfit Yüksel
Bundan 30-40 yıl öncesine kadar Kürtler, ümmetin tüm sorunlarını/acılarını ortak bir şekilde paylaşan, omuzlayan bir topluluktu. Yıllar önce bir makalede yayınladığım üzere, Barzani ailesinden Şeyh Abdüsselâm oğlu Şeyh İsmail Barzanî, İsrail’e/siyonizme karşı, Filistinlilere destek için Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’e mektup yazdığında, kimse ona: “Sen Kürtsün! Sana ne Filistin’den” demiyordu. Ya da, Bitlis’in Şatak Nahiyesinin Yako köyünden Kürt Selâmi Yurdan, 1992’de Bosna’ya gidip şehîd olduğunda, yine kimse ona: “Sen Kürtsün! Sana ne Bosna davasından” dememişti. Bir zamanlar, Bingöllü Zaza gençler Afganistan’da, Bosna’da şehid olduklarında bu soru sorulmamıştır.
Üzüntü ile belirtelim ki, son dönemlerde bu tür söylemler artık çok yüksek sesle dillendiriliyor. Bundan en çok payını almakta olanlardan biriyim. İslami bir kimliğe sahip bir kimse olarak yıllardır, çocukluk yaşlarımdan beri İslam aleminin birçok bölgesi ile yakın alaka kurmuş bir kürdüm. Neredeyse ümmetin göbeğinde yetiştim. Ve bu sorunlar üzerine yıllardır yazılar, makaleler neşretmekteyim. Kürt meselesi, Alevilik sorununun yanı sıra, Filistin’den, Arnavutluk’a, Gürcistan’a, Kırım’a, Mısır’a, Afganistan’a, Tacikistan’a, Hindistan ve Malezya’ya kadar birçok coğrafyadaki çeşitli sorunlara ilişkin 1989 yılından beri yayınlar yapmaktayım Ancak, anılan bölgelerle ilgilenirken, sırf Kürt olduğum için, son dönemlerdeki kadar bunaltıldığımı söyleyemem. Etnik/seküler ulusalcılığa kaymış, İslam dünyasının sorunlarına duyarsız hale gelmiş bir kısım İslami kökenli Kürtlerden bu konuda benzeri tutum ve uyarılarla karşılaştığım gibi; Kürtler dışındaki artık iyice milliyetçileşen ve son günlerde Bozkurtçulaşan sözde İslami çevrelerden gelen, bu konuda ” Sen Kürtsün! Ortadoğu’ya ve Balkanlar’a ne karışıyorsun?” tarzında, tamamen dışlayıcı bir tutum kabus gibi üzerimize çöküyor. Elbette ki, bu tutum sadece şahsımla sınırlı değil.. Bu anlayış, toplumlar arasında ruhi ve zihinsel kopuşun/kırılmanın, duvar çekmenin göstergesi olarak genel bir tutum haline gelmiş durumda. . Kürtler, özellikle genç kuşak , zihni gettolarına hapsolma/kapanma trendine girerken, eşzamanlı olarak, ümmetin merkezinden özellikle ötelenme, dışarıya itilme, Cumhur İttifakının baskısı MHP’nin kayyımlığı/vesayeti ile ciddi kovulma süreci de yaşamaktadır. Ümmete/Ümmetin ortak sorunlarına, bu zorunlu hale getirilmiş, dayatılmış yabancılaştırma, Kürtleri, ümmet dışında, Müslüman dünyaya karşı, Müslüman olmayan topluluklarla ittifak arayışlarına sevk etmektedir. Periferiye/dışarıya itilme kürtlerle diğer Müslüman topluluklar arasında kin ve nefretin yerleşmesine, kökleşmesine yol açan, derinleştiren bir işlev görmektedir. Bu bakımdan, ümmet dışına itilen/ötekileştirilen, Müslümanlıktan kovulan Kürtlerle ilgili farklı toplum kesimlerinde oluşan son derece olumsuz imajlar, çatlağı/sorunu çok daha derinleştirmektedir.
İslam aleminin kalbi sayılan geniş bu coğrafyada meskun, İslam tarihinin erken dönemlerinde Müslümanlığı toplu olarak kabul etmiş bir kavmin; özellikle son dönemde daha yüksek dozda milliyetçilik/ırkçılık saikasıyla, aşağılama/küçümseme psikolojisiyle ötekileştirilip, ortak paydalardan uzaklaştırılma, ümmet sınırları dışına zorla atılma çabaları, ümmet içine tahrip kalıbı atmaya eşdeğerdir. Hamasi Türkçülük/Milliyetçilik üzerinden “Sizin bu ümmetin içinde ne işiniz var. İslam Dünyasının hiçbir sorunu sizi ilgilendirmez. Sizinle ortak paydamız yok” tarzında söylemler, coğrafyamıza yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Bir taraftan, Kürtler içerisinde kök salan din karşıtı, etnik/seküler Stalinist-ulusalcı örgütlenme ve hareketlerden şikayet edilirken; diğer yandan başta İslami kimliğe ve ümmeti gözeten hassasiyetlere sahip Kürtlere yönelik Hamasi Milliyetçilikle, ırkçılıkla bu tarz dışlanma/ötekileştirilme ameliyesi iğrenç bir ikiyüzlülük örneğidir.
Özellikle, Filistin/Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar gibi İslam dünyasının hassas bölgelerindeki sorunlara ilgi gösteren Kürtlere yönelik sorumsuzca sergilenen, psikolojik baskı ve söyleme dayalı bu tür bir tutumların İslam toplumunda yol açacağı rahneleri tahmin bile etmek istemeyiz. Selahaddin Eyyubi, Molla Gürani, İdris-i Bitlisi, Hoca Saadeddin, Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî ve Bediüzzaman Said En-Nursî, Erbilli Şeyh M. Es’ad gibi önemli Kürt şahsiyetler, İttihad-ı İslam fikri ve projesinin öncüsü ve zemini olarak ortada dururken; bilinçli/bilinçaltı olarak Kürtleri ümmetten/İslamdan dışlayıp kovmaya yönelik söylem ve tutumların coğrafyamızda daimi bir kargaşaya sebep olacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Ki son dönemde Kürtler arasından yetişen bu ortak değer Sembol-Dini şahsiyetler şahsiyetler, Ulusalcı-Avrasyacı kesimin talepleri doğrultusunda Cumhur İttifakı tarafından bilinçli bir şekilde itibarsızlaştırılıp, tasfiye edilmektedir.
Oysa ki, Anadolu’nun, Diyarbakır’ın, Dohuk’un, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye’nin güvenlik hattı, en batıda Bosna, Priştina ve Tiran’dan geçer. Rumeli ile bağlarını koparmış bir Anadolu, Kürdistan’ı da kaybederse, Anadolu ve Mezopotamya “Müslüman” vatanı olma özelliğini de kaybetmiş olur. Bu şekilde Anadolu ve Mezopotamya Endülüsleşerek, İslâmiyet Arap Yarımadasına kovulmuş olur. Bunun bedelini sadece Anadolu değil, tüm İslam coğrafyası ödemek durumunda kalır.