Sömürgecilik tarihi Portekiz ve İspanya’nın kendi dışındaki kıtaları keşfetmek üzerinden başlar. Sonrasında Fransa İngiltere’yi, Belçika, Hollanda, Almanya, İtalya ve Rusya takip eder. Kara kıta Afrika, sömürgecilikle yağmalanan, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, altın, elmas gibi değerli madenlerinin yanı sıra insan köleliğinin de acı, kan ve göz yaşı dolu tarihini taşır.
Kolonyalizmin, uzak Asya Hindistan, Çin sonrası yayılım gösterdiği coğrafyalar ise Kuzey ve Güney Amerika kıtaları oldu. 1492 Kristof Kolomb’un daha kısa bir yoldan uzak Asya’ya ulaşma çabası ile keşfedilen bu yeni coğrafyalar daha sonra Amerigo Vespuicci’nin kıtaya adını da veren keşifleri ile yeni sömürgeciliğin adresi olur.
Amerika kıtalarında bilinen üç önemli medeniyetin temsilcileri, barut ve silahın uzağında bir kültürle yaşayan İnka, Azdek ve Maya toplulukları nesilleri yok edilinceye kadar kıyımdan geçirildiği Avrupa sömürgeciliğinin yeni kurbanları olmaktan kendilerini kurtaramadılar. Önceleri İspanya ve Portekiz, 19. Yüzyılla birlikte İngiltere ve Fransa tarafından maddi, kültürel, dini her türlü sömürgeleştirmenin silindir gibi bu yerel halk topluluklarının üzerinden geçerek yok ettiği kanlı bir tarihi insanlık hafızasına not düşmüştür.
Son beş asırlık tarih, Avrupa dışı coğrafyalarda tüm yeryüzü için sömürgeleştirmenin getirdiği her türlü yoksullaştırma, imha ve kıyımların tarihi olarak görmek abartı olmaz. Bugün insanlık ailesinin birçok topluluğu, maddi manevi her türlü varlığının yağmalandığı, özgür yaşama hakkı, dil ve kültür sömürgeciliğin acımasız çarkları arasında yok olup gitmiştir.
Sömürgeci batılı ülkelerin kendi aralarındaki paylaşım ve çıkar çatışmaları iki büyük dünya savaşına yol açmış milyonlarca insanın yaşamına mal olan ağır bedeller ödenmişidir. İngiliz uluslar topluluğu ve sömürgecilik döneminin en güçlü ülkesi olduğundan adına “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” denilen İngiltere/Bileşik Krallık, dünya savaşları sonrası gücü ve liderliği ABD’ye devrederek küresel İstikbar düzeninin yeni dönem şekillenişini günümüze kadar taşınmıştır.
ABD merkezli küresel sömürü sisteminin özellikle Siyonizm’in vesayeti altında bir küresel siyaset takip ettiğini bu yeni dönem küresel sömürü düzenini en önemli dinamiklerinden biri olarak görmek gerekir. İsrail’in illegal kuruluş sürecinin mimarı İngiltere olmasına karşın günümüzde Siyonizm’in hamisi, güç ve koruma aldığı ülkenin ABD olduğu son yarım asırlık sürecin her kritik olay ve aşamasında görmek mümkün.
Siyaset felsefesi üzerinden ABD-İsrail arasındaki ilişki tanımını yapmak oldukça zordur. İsrail lobisinin ABD siyaseti üzerinde belirleyici olduğunu söylemek temelde doğru olmakla beraber, olayı derinlemesine analiz etmekte yetersiz kaldığını görülür. Bu durumun en güçlü dinamiklerinden biri ekonomik boyutlardan kaynaklandığı söylenebilir. Ekopolitik olarak küresel Siyonist sermayenin kendine ABD sistemi üzerinden küresel bir güç ve etki alanı ürettiğini görmek gerekiyor. Küresel Siyonizm’in kontrol ve planlanasında olan ekopolitiğin ABD/Dolar merkezli örgütlü sistemi çözülmeden ABD-İsrail organik ilişkisinin vesayet ikliminden kurtulması mümkün değildir.
Bu nedenle tüm enerji, petrol, altın vb. değerli madenler, stratejik element ve kimyasallar, silah teknolojileri, dijitalleşme ile gelen yeni dönem güvenlik, iletişim, bankacılık ve finansal ilişki ağı ve bilgi teknolojileri ile ilgili serbest piyasanın ideolojik ikliminin kaçınılmaz kıldığı tüm coğrafyaları kuşatan geçirgenlikleri görmek ve küresel istikbara yerel be bölgesel etkin alternatifler ve direnç blokları oluşturmak gerekir.
7 Ekim 2023 ile başlayan İsrail’in Gazze soykırımı ve Filistin’i ilhak politikaları, bir taraftan uluslararası tüm sözleşme hukuk, ilke ve değerleri anlamsızlaştırırken, diğer yandan ABD ile İsrail arasındaki simbiyotik ilişki genetiğini de görünür ve anlaşılır kılmıştır.
Bu yönüyle bakıldığında Gazze soykırımının gerçek faili ABD-İsrail bütünlüğünün siyasi iradesidir. İsrail ABD’den bağımsız iki farklı ülkeden bir değildir. 51 eyaletten oluşan ABD’nin resmi olarak tanımlanmamış ancak çok daha güçlü bir parçası olan 52. Eyaleti olarak tanımlanmalıdır.
İsrail’in 52. Eyalet olması ile ilgili reel politiğin kaçınılmaz kıldığı bakış açısı doğal olarak ABD merkezli çözüm arayışlarını kocam birer küresel yalana ve aldatmacaya dönüştürür. D. Trump’ın yedi savaş bitirdim, dünya barışını inşa ediyorum, Nobel barış ödülüne aday olup almam gerekir üzerinden üretilen söylemlerin küresel İstikbarın kendini meşrulaştırmanın retorikleri, gayri nizami harp taktikleri ve küresel siyasetin psikolojik algı yönetimine yönelik çabalar olduğunu tüm yeryüzü topluluklarının, mustazaaf ve mazlum coğrafyaların görmesi ve anlaması gerekiyor.
Bu bağlamda tüm ülke liderlerinin küresel Siyonist kuşatmayı kendi halklarına karşı koruyacak, gizleyecek, erteleyecek hiç gerekçenin kalmadığını görerek yeni bir söylem ve duruşu evrensel adalet, hukuk, temel hak ve özgürlükler, evrensel erdemler ve ilkler ikliminde yaşama geçirecek net, somut güçlü siyasi askeri, ekonomik her boyutta direnç sağlayacak bir ortak siyasi iradeyi oluşturmaya odaklanmaları gerekiyor. Mevcut koşullarda en büyük sorumluluk halkı Müslüman olan 57 ülkeye düşmektedir. Dünya istikbarın her boyutta muhkemleşmiş karşı bir direniş cephesinin oluşturulması koşulları her geçen gün kendini daha ağır sonuçlar yaşatarak dayatmaktadır.
Son BM toplantısı ABD-İsrail simbiyotik siyasal pervasızlığının hiçbir değer taşımadan Gazze soykırımına karşı alınması gereken her türlü siyasi, askeri ve insani planlamayı engelleyen tehdit söylemleri ve buna direnenleri ikna süreçlerine dönüştüren bir insanlık trajedisini tüm yeryüzüne sergilemektedir.
- eyalet olan İsrail soykırımının gerçek faillerinin ABD-İsrail simbiyotik birlikteliği olduğunu son BM genel kurul toplantı süreçleri bir kez daha açık ve net olarak göstermiştir.