Loading...
tr usd
USD
0.21%
Amerikan Doları
41,57 TRY
tr euro
EURO
0.10%
Euro
48,55 TRY
tr chf
CHF
0.15%
İsviçre Frangı
51,97 TRY
tr jpy
JPY
0%
Japon Yeni
0,00 TRY
tr rub
RUB
0.69%
Rus Rublesi
0,50 TRY
tr cny
CNY
0.19%
Çin Yuanı
5,82 TRY
tr gbp
GBP
0.10%
İngiliz Sterlini
55,54 TRY
tr eur-usd
EURO/USD
0.03%
Euro Amerikan Doları
1,17 TRY
bist-100
BIST
-1.04%
Bist 100
11.258,72 TRY
gau
GR. ALTIN
0.23%
Gram Altın
5.012,06 TRY
tr btc
BTC
-1.97%
Bitcoin
4.555.049,36 TRY
tr eth
ETH
-2.62%
Ethereum
162.733,32 TRY
tr bch
BCH
0.37%
Bitcoin Cash
20.238,65 TRY
tr xrp
XRP
-2.70%
Ripple
101,86 TRY
tr ltc
LTC
-1.13%
Litecoin
3.888,99 TRY
tr bnb
BNB
-3.81%
Binance Coin
44.467,65 TRY
tr sol
SOL
-1.59%
Solana
7.825,54 TRY
tr avax
AVAX
-3.59%
Avalanche
823,01 TRY
  1. Haberler
  2. Genel
  3. Bilge Kral “Batıda İslam’ın İzzetti

Bilge Kral “Batıda İslam’ın İzzetti

Aliya İzzetbegoviç (Alija Izetbegović), Bosna-Hersek’in bağımsızlığının mimarı, ilk cumhurbaşkanı, siyasetçi, hukukçu, yazar ve İslam düşünürü olarak tanınan önemli bir tarihi şahsiyettir.
​Türkiye’de ve tüm dünyada, hem siyasi mücadelesi hem de entelektüel derinliği nedeniyle kendisine “Bilge Kral” lakabı verilmiştir.

Düşünce ve Edebi Mirası
​Aliya İzzetbegoviç, sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda düşünceleriyle de derin izler bırakan bir filozoftur. Hapishane yıllarını da verimli kullanan İzzetbegoviç’in en önemli eserleri şunlardır:
​Doğu ve Batı Arasında İslam (Islam Between East and West): Onun düşünce sistematiğinin temelini oluşturan ve İslam’ı maneviyat (Doğu) ve materyalizm (Batı) arasındaki “üçüncü yol” olarak konumlandıran en meşhur eseridir.
​İslam Deklarasyonu (The Islamic Declaration): Müslüman toplumların geri kalmışlık sorunlarına çare aradığı ve İslami bir yeniden doğuş fikrini savunduğu, bu nedenle 1983’te yeniden hapse girmesine neden olan eseridir.
​Tarihe Tanıklığım (My Escape to Freedom): Siyasi hayatını ve mücadelesini anlatan otobiyografik eseridir.
​Sembolleşen Sözleri
​Aliya İzzetbegoviç’in mücadelesini ve duruşunu özetleyen, tarihe mal olmuş birçok sözü bulunmaktadır. En bilinenlerinden biri, Saraybosna’daki mezar taşında da yazan şu sözdür:
“Allah’a yemin ederim ki köle olmayacağız.” (Boşnak halkının bağımsızlık ve onur mücadelesinin sembolü olmuştur.)

SDA Demokratik Eylem Partisi

Aliya İzzetbegoviç’in mücadele verdiği ve kurucusu olduğu partinin adı SDA’dır.
​SDA’nın tam adı şöyledir:
​Boşnakça (Orijinal Adı): Stranka demokratske akcije
​Türkçe Karşılığı: Demokratik Eylem Partisi
​SDA Hakkında Temel Bilgiler:

SDA, o günden bu yana Bosna-Hersek siyasetindeki en güçlü ve etkili partilerden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
​İzzetbegoviç, 2000 yılında sağlık sorunları nedeniyle görevinden ayrılmış ve 19 Ekim 2003’te vefat etmiştir. Saraybosna’daki Kovaçi Şehitliği’nde yatmaktadır.

Aliya İzzetbegoviç’in Avrupa’da ve genel olarak modern dünyadaki mücadelesinin en temel ve en çok yankı uyandıran fikri, meşhur eseri “Doğu ve Batı Arasında İslam” ile özetlediği “Üçüncü Yol” tezidir.
​Bu fikir, İslam’ın ne tamamen Doğu’nun (Maneviyat/Ruh) ne de tamamen Batı’nın (Madde/Bilim) tek boyutlu yaklaşımlarıyla sınırlandırılabileceğini savunur.
​İşte bu fikrin detayları:
​1. Üçüncü Yol Tezi
​İzzetbegoviç’e göre insanlık ve hayat, iki zıt kutbun çatışmasıyla tanımlanır:

Ona göre İslam, bu iki aşırı ucu reddeden, hem maneviyatı hem de dünya işlerini (siyaset, bilim, hukuk) kapsayan yegâne denge sistemidir. Bu nedenle, Müslüman toplumların Batı’yı körü körüne taklit etmek ya da tamamen reddetmek yerine, kendi kimliklerini koruyarak İslami bir Rönesans’ı gerçekleştirmeleri gerektiğini savunmuştur.
​2. Bosna Mücadelesi ve Ahlaki Siyaset
​Bu entelektüel duruş, onun siyasi mücadelesine de yansımıştır. Avrupa’nın göbeğinde, Boşnakların soykırıma uğradığı bir dönemde bile İzzetbegoviç, siyaseti ahlakın sınırları içinde tutmaya çalışmıştır.


​Çok Etnikli Devlet Fikri:

En zor zamanlarda dahi, ırkçı Sırp ve Hırvat milliyetçiliğine karşı çıkarak, Bosna-Hersek’in din, millet ve siyasi görüş fark etmeksizin tüm vatandaşların haklarının saygı gördüğü hukuka uygun bir devlet olması fikrini savunmuştur.
​İnsan Kalmak

Savaş sırasında en temel düşüncesi, sadece toprakları değil, insanlığı da savunmaktı. “Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Bunu onlardan dolayı değil, kendimizden dolayı yaptık. Onlara karşı hiçbir şey borçlu değiliz” sözüyle bu duruşunu özetlemiştir.
​Avrupa için onun fikri ve eylemi, modern dünyada inançlı, entelektüel ve aynı zamanda demokratik bir liderliğin mümkün olduğunu gösteren nadir bir örnek olmuştur.

Aliya İzzetbegoviç’in hayatı, gençlik yıllarından bağımsız Bosna-Hersek’in kurulmasına kadar, sürekli bir ideolojik ve fiziksel baskı, hapis, savaş ve diplomasi mücadelesiyle geçmiştir.
​Mücadelesinde yaşadığı en büyük zorluklar üç ana başlıkta toplanabilir:
​1. Komünist Rejim Baskısı ve Hapis Cezaları (Fikri Mücadele Dönemi)
​İzzetbegoviç’in hayatının büyük bir kısmı, Yugoslavya’daki komünist rejimin (Tito dönemi) baskısı altında geçti. Fikri çalışmaları ve İslami kimliği savunması nedeniyle iki kez hapis yattı:
​Birinci Hapis (1946-1949): Gençlik yıllarında kurduğu “Genç Müslümanlar” teşkilatına üye olduğu ve dini bilinci yaydığı gerekçesiyle 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
​İkinci Hapis (1983-1988): Entelektüel başyapıtı olan “İslam Deklarasyonu” kitabındaki görüşleri, “İslami milliyetçilik” ve “İslam Cumhuriyeti kurma” iddiasıyla suçlanarak, tarihi Saraybosna Davası’nda yargılandı ve 14 yıl hapse mahkûm edildi (uluslararası baskıyla 5 yıl sonra, 1988’de affedildi).
​Bu hapis yılları, onun siyasi kimliğinin ve Bilge Kral lakabının oluşmasında kritik bir rol oynamış, cezaevinde meşhur eseri **”Özgürlüğe Kaçışım – Zindandan Notlar”**ı kaleme almıştır.
​2. Bosna Savaşı (1992-1995)
​Bağımsız Bosna-Hersek’in ilk cumhurbaşkanı olduğu bu dönemde karşılaştığı zorluklar, bir ulusun varoluş mücadelesiydi:
​Silahsızlık ve İki Cephe: Yugoslavya Halk Ordusu’nun (JNA) gücüne sahip Sırp güçlerine karşı, Boşnakların neredeyse hiç silahı yoktu. İzzetbegoviç, yokluk içinde bir ordu kurmak ve hem Sırp hem de bir dönem Hırvat güçlerinin saldırılarına karşı koymak zorunda kaldı. Ülkesi, deyim yerindeyse iki ateş arasında kalmıştı.
​Uluslararası İlgisizlik: Batı dünyası, Bosna’daki soykırıma ve kuşatmaya karşı uzun süre etkili bir müdahalede bulunmadı. Bu ilgisizlik, İzzetbegoviç’in uluslararası platformlarda sürekli diplomatik mücadele vermesini gerektirdi.
​Ahlaki Durumunu Korumak: En büyük zorluklardan biri, savaşın getirdiği vahşete karşı adalet, merhamet ve ahlak ilkelerinden asla ödün vermemekti. Onun meşhur sözü, bu duruşu özetler: “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.”
​3. Dayton Barışı’nın Getirdiği Siyasi Zorluklar
​Bosna Savaşı’nı resmen bitiren Dayton Barış Anlaşması (1995), zorlu bir uzlaşmanın ürünüydü ve İzzetbegoviç için ayrı bir zorluk kaynağıydı:
​Adaletsiz Barış: Dayton, Bosna-Hersek’i iki entiteye (Sırp Cumhuriyeti ve Bosna-Hersek Federasyonu) bölen karmaşık ve işlevsiz bir siyasi yapı dayattı. İzzetbegoviç bu anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı, ancak bu durumu şu sözlerle ifade etti: “Bu adil bir barış değil, ama savaşın devam etmesinden daha iyidir. İlkini halkıma veremedim, bu yüzden ikincisini kabul ettim.”
​Sonuç olarak, Aliya İzzetbegoviç’in mücadelesi, hem fikirlerinden dolayı totaliter bir rejimde hapse atılma, hem de ülkesinin varoluş mücadelesinde adil olmayan bir dünya düzeniyle savaşmak zorunda kalma gibi en çetin zorlukları içerir.

Aliya İzzetbegoviç’in 1970 yılında yayımladığı ve onun fikri manifestosu niteliğinde olan İslam Deklarasyonu (İslami Bildirge), temelde Müslüman toplumların geri kalmışlığını ele alan ve bu durumdan kurtulmanın yolunu gösteren bir programdır.
​Bu eser, hacmi küçük olmasına rağmen, İzzetbegoviç’in tüm fikri ve siyasi mücadelesinin temelini oluşturmuş ve Komünist Yugoslavya rejimince kendisine 14 yıl hapis cezası verilmesine neden olmuştur.
​Temel Anlatısı ve Ana Fikirleri:
​1. Hedef ve Slogan:
​Kitabın özeti, önsözünde yer alan şu iki temel cümledir:
​Hedefimiz: Müslümanların İslamlaşması
​Sloganımız: İnanmak ve Mücadele Etmek (veya bazen Savaşmak)
​İzzetbegoviç, Müslümanların geri kalışının Batı’nın veya dış güçlerin baskısından çok, kendi içlerindeki inanç ve eylem birliğinin bozulmasından kaynaklandığını savunur. Çözüm, İslami bir Rönesans (yeniden doğuş) ile ahlaki, kültürel ve toplumsal anlamda İslam’a dönüştür.
​2. İslam Sadece Din Değil, Yaşam Biçimidir (Bütüncül İslam Anlayışı):
​İzzetbegoviç, Batı’nın İslam’ı sadece bir din (religion) olarak gören anlayışını reddeder. Ona göre İslam, bir dünya görüşü, bir ideoloji, bir siyasi sistem ve bir kültürdür.
​”İslam, cami ve ev arasında birleşmeyen bir bütündür.” sözüyle, İslam’ın sadece ibadetlerle sınırlı kalmayıp, bireysel, ailevi ve toplumsal hayatın tüm alanlarını kapsayan bir düzen (İslami Düzen) getirmesi gerektiğini vurgular.
​3. Ümit ve Çalışma (Mücadele) Vurgusu:
​Deklarasyon, Müslüman toplumlardaki rehavet, kadercilik ve mucize beklentisini eleştirir.
​”Biz açıkça vadedilmiş bir ülkenin, mucize gösterenlerin ve mehdilerin mevcut olmadığını ifade ediyoruz. Sadece çalışma, mücadele ve uğruna kurban verilen yol vardır.”
​Müslümanların tekrar onurlu ve aydınlık bir geleceğe kavuşması için pasifliği bırakıp, bilim, ahlak ve cesaret kaynaklarını kullanarak aktif bir şekilde mücadele etmeleri gerektiğini belirtir.
​4. İslami Birlik Çağrısı:
​Endonezya’dan Fas’a kadar uzanan tüm Müslüman halklara seslenerek, tek bir İslami birliğin gerçekleştirilmesi gerektiği fikrini ortaya koyar.
​Özetle, İslam Deklarasyonu, Müslüman toplumları geri kalmışlık uykusundan uyandırmak, onlara kimliklerini hatırlatmak ve Batı’nın materyalizmi ile Doğu’nun mistisizmi arasında sıkışan bir dünyada İslam’ın bütüncül bir yaşam biçimi ve tek çözüm yolu olduğunu ilan eden bir çağrıdır.

Aliya İzzetbegoviç’in Sırplar ile mücadelesi ve bağımsız Bosna-Hersek Devleti’ni kurma süreci, onun hayatındaki en zorlu dönemi ve liderliğinin zirvesini temsil eder.
​Bu süreç, üç aşamada ve büyük zorluklarla gerçekleşmiştir:
​1. Bağımsızlık Süreci ve Sırp Reddiyesi (1990–1992)
​Demokratik Eylem Partisi (SDA) Kurulumu: 1990 yılında çok partili hayata geçilmesiyle İzzetbegoviç, Boşnakların ulusal kimliğini ve siyasi haklarını savunacak olan Demokratik Eylem Partisi’ni (SDA) kurdu.
​Bağımsızlık Referandumu: Slovenya ve Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılmasının ardından Bosna-Hersek de bağımsızlık yolunu seçti. 29 Şubat–1 Mart 1992’de yapılan referandumda halkın %64,4’ü bağımsızlıktan yana oy kullandı.
​Sırp Saldırısı: Bosnalı Sırplar, bu referandum sonucunu ve bağımsızlık ilanını tanımayarak Yugoslavya Halk Ordusu’nun (JNA) desteğiyle hemen ardından saldırıya geçti. Hedefleri, Bosna topraklarında Sırpların kontrolünde bir devlet kurmak ve Müslüman Boşnakları bölgeden temizlemekti.
​2. Sırplarla Savaş ve Direniş (1992–1995)
​İzzetbegoviç bu dönemde, ordusu olmayan bir halkın lideri olarak, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir varoluş mücadelesi verdi:

3. Bağımsızlığın Tescili: Dayton Barış Anlaşması (1995)
​Savaş, NATO’nun müdahalesi ve diplomatik baskıyla sona erdi. İzzetbegoviç, 1995 yılında ABD’de imzalanan Dayton Barış Anlaşması ile ülkesinin bağımsızlığını uluslararası alanda tescil ettirdi, ancak bu anlaşma onun için büyük bir vicdani zorluktu:
​Zorlu Uzlaşma: Anlaşma, Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünü korurken, ülkeyi Sırp Cumhuriyeti ve Boşnak-Hırvat Federasyonu olmak üzere iki karmaşık entiteye ayırdı.
​”Adil Olmayan Barış” Sözü: İzzetbegoviç, bu anlaşmayı “adil olmayan bir barış” olarak nitelendirmiş, ancak savaşın devam etmesi yerine, halkının hayatta kalması için bu anlaşmayı imzalamak zorunda kaldığını belirtmiştir. Amacı, şartları zor da olsa bağımsız bir Bosna devletini ayakta tutmaktı.

Sırpların 1995 yılının Temmuz ayında gerçekleştirdiği Srebrenitsa Soykırımı (Srebrenica Katliamı), İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa topraklarında işlenen en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilir.
​Srebrenitsa, Bosna Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından “güvenli bölge” ilan edilmiş ve Hollandalı Barış Gücü askerlerinin (Dutchbat) koruması altında bulunuyordu.
​Katliamın Özeti ve Vahşeti:
​Tarih: 11-22 Temmuz 1995.
​Katliamın Faili: Ratko Mladić komutasındaki Sırp Cumhuriyeti Ordusu (Vojska Republike Srpske) ve çeşitli Sırp paramiliter güçler.
​Hedef: Bölgedeki Müslüman Boşnak nüfusu, sistematik bir etnik temizlik operasyonuyla tamamen ortadan kaldırmak.
Katliam: Sırp güçleri, güvenli bölgeye sığınan binlerce Boşnak’ı BM kampından zorla çıkardı. Başta genç ve yetişkin 8.372’den fazla Boşnak erkek ve çocuk olmak üzere on binlerce sivil acımasızca katledildi. Kadınlar ve yaşlılar zorla bölgeden tahliye edildi, bu süreçte cinsel şiddet ve işkence de yaygın olarak uygulandı.
​Toplu Mezarlar: Kurbanlar, kimliklerinin gizlenmesi amacıyla toplu mezarlara gömüldü ve bu mezarlar daha sonra Sırp güçlerince tekrar açılarak kalıntılar başka yerlere dağıtıldı (ikincil toplu mezarlar).
​Uluslararası Hukuk: Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı, 2007 yılında Srebrenitsa’da yaşananları soykırım olarak tescil etmiştir.
Aliya İzzetbegoviç’in Srebrenitsa’ya Dair Duruşu:
​Aliya İzzetbegoviç, Srebrenitsa’yı bir lider ve bir düşünür olarak Avrupa’nın ve insanlığın utancı olarak görmüştür. Onun bu konudaki duruşu şu iki noktada özetlenebilir:
​”Unutulan Soykırım Tekrarlanır” Uyarısı:
İzzetbegoviç, soykırımın acısının asla unutulmaması gerektiğini, aksi takdirde benzer trajedilerin yeniden yaşanabileceğini vurgulamıştır. Meşhur sözü şudur:
“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”
Uluslararası Toplumun İlgisizliğini Eleştirmesi:
BM’nin “güvenli bölge” ilan ettiği bir yerde bu kadar büyük bir katliamın yaşanması, İzzetbegoviç için Batı medeniyetinin ve uluslararası kurumların başarısızlığıydı. O, bu trajedinin sorumluluğunu sadece Sırp liderlere değil, olaylara seyirci kalan dünya güçlerine de yüklemiştir.
Srebrenitsa, Aliya İzzetbegoviç’in hayatı boyunca savunduğu İslami ahlak ve adaletin, savaşın en karanlık anında bile korunması gereken değerler olduğunu gösteren acı bir sınav olmuştur. Katliam kurbanları, her yıl 11 Temmuz’da Potoçari Anıt Mezarlığı’nda defnedilerek anılmaya devam etmektedir.

Refah Partisi ve ERBAKAN

Bosna Savaşı sırasında ve Aliya İzzetbegoviç’in mücadelesine yönelik, dönemin resmi Türk hükümetlerinin politikalarının ötesinde, güçlü ve kendine özgü bir destek hattı oluşturmuştur.
​Bu destek, genellikle sivil, insani ve siyasi-ideolojik dayanışma boyutlarında yoğunlaşmıştır.
​1. İnsani ve Sivil Yardımların Organizasyonu
​Refah Partisi, Bosna’daki savaşın başladığı andan itibaren, Boşnak halkına yönelik en büyük sivil yardım kampanyalarının öncülüğünü yapmıştır:
​Büyük Yardım Kampanyaları: RP, sivil toplum kanalları ve özellikle de dönemin önde gelen insani yardım kuruluşu İHH İnsani Yardım Vakfı (İHH) gibi yapılar aracılığıyla Türkiye ve Avrupa’daki Türk/Müslüman diasporasından geniş çaplı bağışlar toplamıştır. Bu kampanyalar, ablukadaki Bosna’ya gıda, ilaç ve temel yaşam malzemeleri ulaştırmada kritik rol oynamıştır.
​Kamuoyu Yaratma: Partinin örgütlü yapısı ve siyasi söylemi, Bosna’da yaşanan katliamları Türkiye’nin iç ve dış gündeminde tutarak, halkın Bosna’ya yönelik duyarlılığını zirvede tutmuştur. Bosna’daki olaylar, RP’nin mitinglerinde ve siyasi söyleminde sıklıkla yer almıştır.
​2. Siyasi ve İdeolojik Dayanışma
​Erbakan
, Aliya İzzetbegoviç’i sadece bir devlet başkanı olarak değil, aynı zamanda kendisinin de savunduğu İslami bir uyanışın ve özgürlük mücadelesinin lideri olarak görmüştür.
​”Medeniyetler İmtihanı” Söylemi: Erbakan ve RP, Bosna Savaşı’nı sadece etnik bir çatışma değil, Batı’nın Müslümanlara karşı sergilediği çifte standart ve İslam dünyasının zayıflığına dair bir imtihan olarak yorumlamıştır. Bu, partinin tabanında güçlü bir motivasyon yaratmıştır.


​Aliya ile Benzerlik:

Türkiye’de Erbakan ve Bosna-Hersek’te İzzetbegoviç, hem Müslüman kimliğini ön plana çıkaran siyasi duruşları hem de entelektüel arka planları nedeniyle, siyasi hareketleri açısından birbirine yakın görülmüştür. Bu durum, aralarında güçlü bir kişisel dayanışma ve saygı bağı oluşmasına zemin hazırlamıştır.
​Silah ve Askeri Destek Çağrıları: RP, Meclis’te ve uluslararası platformlarda, o dönemki hükümete karşı çıkarak, Bosna’ya askeri ve silah yardımı yapılması, ayrıca BM silah ambargosunun delinmesi yönünde çok daha sert ve radikal bir politika izlenmesi çağrısında bulunmuştur.
​3. Kişisel ve Tarihsel Bağ
​Erbakan ve RP’den yetişen pek çok isim (bugün Türkiye siyasetinin önemli aktörleri), Aliya İzzetbegoviç ile yakın ilişki kurmuş ve ona olan saygılarını dile getirmiştir.
​Duygusal Vasiyet: Aliya İzzetbegoviç’in vefatından önce, Bosna’yı “Evlad-ı Fatihan” olarak tanımlayarak, dönemin siyasi liderlerinden (Erbakan’ın öğrencileri olan) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Bosna’ya sahip çıkması yönünde vasiyette bulunduğu rivayetleri, bu güçlü manevi bağı göstermektedir.
​Özetle, Refah Partisi ve Erbakan’ın Bosna’ya desteği, resmî devlet mekanizmalarını zorlayan, ideolojik motivasyonu yüksek ve sahada etkili olan büyük bir sivil dayanışma ve yardım hareketi şeklinde tezahür etmiştir.

Aliya İzzetbegoviç’in Bosna mücadelesinde Türkiye’nin desteği, resmi devlet politikalarından sivil toplum kuruluşlarının inisiyatifine kadar geniş bir yelpazede ve derin duygusal bağlarla kendini göstermiştir. Türkiye, Bosna’yı “kardeş ülke” olarak görmüş ve Boşnakların yanında yer almıştır.
​İşte bu desteğin temel boyutları:
​1. Diplomatik ve Siyasi Destek
​Türkiye, Bosna Savaşı’nın en başından itibaren Aliya İzzetbegoviç liderliğindeki Bosna-Hersek’in bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunan en güçlü ülkelerden biri olmuştur.
​Bağımsızlığın Tanınması: Türkiye, Bosna-Hersek’i tanıyan ilk ülkelerden biri olarak, genç devlete uluslararası arenada meşruiyet kazandırmıştır.
​Uluslararası Baskı ve Lobi Faaliyetleri: Türkiye, başta Birleşmiş Milletler (BM), NATO ve İslam Konferansı Örgütü (İKO) gibi platformlarda sürekli olarak Bosna’daki soykırıma dikkat çekmiş ve uluslararası müdahale için baskı yapmıştır. İzzetbegoviç’in uluslararası alanda yalnız kalmaması için diplomatik bir köprü görevi görmüştür.
Silah Ambargosunun Kaldırılması Talebi: Boşnak ordusunun Sırp saldırıları karşısında zayıf kalmasının en büyük nedeni olan BM silah ambargosunun kaldırılması için uluslararası alanda en çok çaba gösteren ülkelerden biri Türkiye olmuştur. Aliya İzzetbegoviç de dönemin Türk liderlerinden (Özal, Demirel) silah ve askeri yardım taleplerini iletmiştir.
​Barış Gücü Katkısı: Türkiye, NATO bünyesindeki Barış Uygulama Gücü (IFOR) ve İstikrar Gücü (SFOR) misyonlarına asker göndererek Bosna’daki barış ve istikrara doğrudan askeri katkı sağlamıştır.
​2. İnsani ve Lojistik Destek
​Türkiye’deki kamu ve sivil toplum kuruluşları, Boşnak halkına yönelik büyük bir insani yardım seferberliği başlatmıştır.
​Mülteci Desteği: Bosna’dan kaçmak zorunda kalan on binlerce mülteci, başta Türkiye olmak üzere Türk kurumları ve diasporası tarafından desteklenmiştir.
​Yardım Kampanyaları: Kızılay ve çeşitli İslami yardım kuruluşları (örneğin İHH), savaşın en zorlu dönemlerinde Saraybosna ve diğer kuşatma altındaki bölgelere gıda, ilaç ve giysi yardımları ulaştırmak için büyük çaba sarf etmiştir.
​Yaralıların Tedavisi: Bosna’da yaralanan Boşnak askerler ve sivillerin bir kısmı tedavi için Türkiye’deki hastanelere getirilmiştir.
​3. Manevi ve Duygusal Destek
​Türkiye kamuoyu, Bosna’da yaşananları kendi davası olarak görmüş ve Boşnaklara güçlü bir manevi destek vermiştir.
“Kardeşlik Bağı”: Aliya İzzetbegoviç’in sıkça vurguladığı gibi, Boşnaklar ve Türkler arasındaki tarihi ve kültürel bağlar (özellikle Osmanlı mirası) güçlü bir kardeşlik bilinci oluşturmuştur. İzzetbegoviç, bu bağı şu sözlerle ifade etmiştir: “Dedelerimizin seksen yıl önce Çanakkale’de… korumaya çalıştıkları şey neyse bizim Saraybosna’da ayakta tutmaya çalıştığımız şey oydu.”
​Kamuoyunun Hassasiyeti: Türk medyası ve sivil halk, katliamlara karşı büyük bir tepki göstermiş, bu da Türk hükümetlerinin Bosna’ya daha aktif destek vermesi yönünde iç kamuoyu baskısı yaratmıştır.
​Özetle, Aliya İzzetbegoviç’in liderliğindeki Bosna mücadelesi için Türkiye, uluslararası alanda politik bir müttefik, savaş sırasında hayati bir insani destek kaynağı ve her zaman manevi bir sığınak olmuştur.

​Erbakan Aliya Dostluğu

Özetle, Refah Partisi ve Erbakan’ın Bosna’ya desteği, resmî devlet mekanizmalarını zorlayan, ideolojik motivasyonu yüksek ve sahada etkili olan büyük bir sivil dayanışma ve yardım hareketi şeklinde tezahür etmiştir.
​Sonuç olarak Aliya İzzetbegoviç, imkânsızlıklar içinde bir halkın varoluş ve bağımsızlık mücadelesine liderlik etmiş, ülkesini kanlı bir soykırımdan sonra uluslararası alanda tanınan, karmaşık da olsa bağımsız bir devlet olarak bırakmayı başarmıştır.

Necmettin Erbakan ve Aliya İzzetbegoviç’in ilişkisi, yalnızca iki ülkenin liderlerinin resmi protokol ilişkisi olmanın ötesinde, derin bir ideolojik ve manevi dostluk zeminde ilerlemiştir. İki lider de 20. yüzyılın ikinci yarısında Müslüman toplumların kimlik ve varlık mücadelesinde önemli roller üstlenmiş, bu ortak kader ve vizyon, aralarındaki bağı güçlendirmiştir.
​Bu dostluğun ve yakınlaşmanın temel boyutları şunlardır:
​1. Ortak İdeolojik Zemin
​Erbakan’ın Milli Görüş hareketinin vizyonu ile Aliya’nın İslami Yeniden Doğuş felsefesi arasında güçlü bir paralellik bulunmaktadır.
​Modernite Karşısındaki İmtihan: Her iki lider de Batı’nın pozitivizmi, materyalizmi ve sömürgeci siyasetleri karşısında kendi toplumlarının kimliğini ve ahlaki değerlerini koruma mücadelesini öncelikli olarak görmüştür. Bosnalı bir akademisyen, bu durumu şöyle özetlemiştir: “Türkiye’de Erbakan ile Bosna Hersek’te İzzetbegoviç insanlığa, Müslümanlığa dair dünyanın modernite karşısında verdiği imtihanda önde gelen isimlerdir.”
​İslam Dünyasının Birliği İdeali: Erbakan’ın savunduğu İslam Birliği (D-8 Projesi gibi) ideali, Aliya’nın Batı’nın ortasında yalnız bırakılan Boşnak halkı için hayati bir destek kaynağı arayışıyla örtüşmüştür. Aliya, kendisini Doğu-Batı medeniyetleri arasında bir köprü olarak konumlandırırken, Erbakan’da aradığı destek, bu büyük İslam dünyası idealinin bir yansımasıydı.
​2. Kritik Dönemlerdeki Görüşmeler ve Sözler
​Dostlukları, Bosna Savaşı’nın en zorlu dönemlerinde somut diplomatik adımlar ve görüşmelerle pekişmiştir.
​Erbakan’ın Sivil Seferberliği Takdiri: Refah Partisi’nin başlattığı insani yardım kampanyaları (İHH gibi kuruluşlar aracılığıyla), Bosna halkının ayakta kalmasında önemli rol oynamış ve Aliya tarafından büyük takdir görmüştür. Bu sivil destek, resmi desteklerin yetersiz kaldığı bir dönemde hayati önem taşımıştır.
​Açık Sözlülük ve Güven: Siyasi otoriteler ve resmi kanallarla zorlu ilişkiler yürüten Aliya, Erbakan’ın kendilerine yönelik şartsız ve yüksek sesli desteğine güvenmiştir. Erbakan, dönemin resmi Türk hükümetlerine karşı çıkarak, Bosna’ya askeri ve lojistik yardımın yapılmasını savunan en keskin ses olmuştur.
​3. “Emanet” ve Vasiyet Duygusu
​Bu dostluğun en bilinen ve sembolik boyutu, Aliya İzzetbegoviç’in son dönemlerinde Bosna’nın geleceği hakkında duyduğu endişeyi, Erbakan’ın siyasi ekibinden gelen genç liderlere (o dönemki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a) emanet etmesidir.
​”Bosna’m Size Emanet”: Aliya’nın vefatından kısa süre önce hastane ziyaretinde bulunduğu Erdoğan’a hitaben, “Buralar hep Evlad-ı Fatihan’dır. Bosna’m size emanettir. Bosna’ma sahip çıkın” şeklinde bir vasiyette bulunduğu yaygın olarak aktarılmaktadır. Bu vasiyet, Aliya’nın Bosna’nın geleceğini, Erbakan’ın yetiştiği siyasi çizgiye olan güveninin bir göstergesi olarak kabul edilir.
​Tarihi Köprü: Bu durum, Erbakan’ın başlattığı manevi ve siyasi desteğin, sonraki nesil Türk liderlerine bir misyon olarak aktarılmasını simgelemiştir.
​Sonuç olarak, Erbakan ve Aliya’nın dostluğu, sadece kişisel bir yakınlıktan ibaret olmayıp, tarihsel, ideolojik ve dini bağların kuvvetlendirdiği, ortak bir medeniyet davasının iki büyük liderinin dayanışması olarak Türk ve Boşnak siyasi hafızasında yerini almıştır.

Turkiye’den ilk şehid Selami Yurdan

Selami Yurdan, Bosna Savaşı sırasında Aliya İzzetbegoviç liderliğindeki Boşnak halkının yanında savaşmak için Türkiye’den gönüllü olarak Bosna-Hersek’e giden ve bu mücadelede şehit olan ilk Türk gönüllülerden biridir. Onun hikayesi, Türkiye kamuoyunun Bosna’ya olan derin manevi ve duygusal desteğinin en somut ve trajik sembollerinden biri haline gelmiştir.
​Selami Yurdan’ın Mücadelesi ve Önemi:
​Gönüllü Katılımın Sembolü:
​Selami Yurdan, Türkiye’de gelişen İslami duyarlılığın ve Bosna’daki katliamlara karşı yükselen vicdanın bir temsilcisiydi. Bosna’daki zulmü durdurmak ve Boşnak kardeşlerinin yanında olmak isteğiyle, 1992-1995 yılları arasında süren savaşın ilk dönemlerinde, bir grup arkadaşıyla birlikte Bosna’ya gitme kararı aldı.
​Bu karar, o dönemde resmi devlet politikalarının yeterince aktif olmadığı düşünülen bir ortamda, sivil ve bireysel inisiyatifin ne kadar güçlü olduğunu göstermiştir.
​Bosna Savaşı’nın İlk Türk Şehidi:
​Selami Yurdan, Bosna’da cepheye ulaştıktan kısa bir süre sonra, Sırp güçleriyle girilen bir çatışmada şehit oldu. Bu olay, onu Bosna Savaşı’nın ilk Türk şehidi sıfatına eriştirmiştir.
​Onun şehadeti, Türkiye’deki sivil toplumu ve kamuoyunu derinden etkilemiş, Bosna’ya yönelik yardım ve destek hareketlerini daha da hızlandırmıştır. Şehadeti sonrasında, yüzlerce Türk gönüllünün daha Bosna’ya gitme kararı aldığı belirtilir.
​Manevi Bağın Temsili:
​Yurdan’ın kendi imkânlarıyla cepheye gitme çabası, Bosnalı Müslümanların Aliya İzzetbegoviç liderliğinde verdiği varoluş mücadelesini, Türk milleti ve İslam dünyasının ortak bir davası olarak görme anlayışını pekiştirmiştir.
​Ailesi, şehadet haberini aldığında büyük bir gururla karşılamış ve Yurdan’ın tüm mal varlığını Bosna’daki kardeşlerine teslim etmiştir. Bu tutum, Türkiye’deki manevi seferberliğin derecesini yansıtmaktadır.
​Aliya İzzetbegoviç’in Çağrısına İcabet:
​Selami Yurdan’ın Bosna’ya gitmesinde, Aliya İzzetbegoviç’in uluslararası alanda yaptığı yardım çağrılarının ve Boşnak halkının feryatlarının etkili olduğu belirtilir. Yurdan, bu çağrıya kendi hayatını feda ederek icabet eden bir sembol olmuştur.
​Selami Yurdan’ın kabri, Bosna-Hersek’in Travnik şehrindedir ve Bosna’yı ziyaret eden birçok Türk siyasetçi, yazar ve din adamı tarafından düzenli olarak ziyaret edilmekte, böylece Türkiye-Bosna arasındaki tarihi ve manevi bağın önemli bir hatırası olarak yaşatılmaktadır.

Bosna Savaşı’nda (1992-1995) şehit olan Türkiyeli gönüllülerin ve mücahitlerin sayısına dair kesin, resmi ve tek bir rakam bulunmamaktadır. Bunun birkaç nedeni vardır:
​Gönüllü Katılım: Bu kişiler, resmi Türk ordusu bünyesinde değil, çoğunlukla bireysel inisiyatiflerle veya sivil yardım/dayanışma ağları aracılığıyla Bosna’ya gitmişlerdir. Bu nedenle kayıtlar dağınık ve eksik olabilir.
​Farklı Gruplar: Şehitler sadece cephede savaşanlardan değil, aynı zamanda insani yardım, lojistik destek ve tıbbi hizmetler gibi farklı görevlerde bulunan gönüllüler arasından da çıkmıştır.


​Çeşitli Kaynaklar: Kayıtlar, Boşnak ordusu, farklı gönüllü birlikler ve Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları arasında farklılık gösterebilmektedir.
​Bununla birlikte, kamuoyunda ve çeşitli araştırmalarda dile getirilen tahminler şöyledir:
​Yaygın İfade: Genellikle Bosna Savaşı’nda şehit düşen Türkiyeli gönüllü sayısının 50 ile 100 arasında olduğu tahmin edilmektedir.


Önemli Örnek: Bu şehitlerin en bilineni ve aynı zamanda savaşın ilk Türk şehidi kabul edileni, bahsettiğimiz Selami Yurdan’dır. Daha sonra babası Ferman Yurdan da cihada katılmış gazi olmuştur.
​Bu gönüllülerin varlığı ve şehadetleri, Aliya İzzetbegoviç’in liderliğindeki Bosna direnişine Türkiye’nin resmi devlet desteğinin yanı sıra, halkın derin manevi ve kişisel bağlılığının da en güçlü kanıtlarından biri olarak kabul edilmektedir.

Bilge Kral “Batıda İslam’ın İzzetti
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.