Loading...
tr usd
USD
0.21%
Amerikan Doları
41,57 TRY
tr euro
EURO
0.10%
Euro
48,55 TRY
tr chf
CHF
0.15%
İsviçre Frangı
51,97 TRY
tr jpy
JPY
0%
Japon Yeni
0,00 TRY
tr rub
RUB
0.69%
Rus Rublesi
0,50 TRY
tr cny
CNY
0.19%
Çin Yuanı
5,82 TRY
tr gbp
GBP
0.10%
İngiliz Sterlini
55,54 TRY
tr eur-usd
EURO/USD
0.03%
Euro Amerikan Doları
1,17 TRY
bist-100
BIST
-1.04%
Bist 100
11.258,72 TRY
gau
GR. ALTIN
0.23%
Gram Altın
5.012,06 TRY
tr btc
BTC
-1.63%
Bitcoin
4.686.567,95 TRY
tr eth
ETH
-1.22%
Ethereum
166.044,80 TRY
tr bch
BCH
-0.40%
Bitcoin Cash
23.566,82 TRY
tr xrp
XRP
-0.39%
Ripple
109,49 TRY
tr ltc
LTC
2.43%
Litecoin
4.188,52 TRY
tr bnb
BNB
0.68%
Binance Coin
46.885,00 TRY
tr sol
SOL
0.42%
Solana
8.235,20 TRY
tr avax
AVAX
2.12%
Avalanche
839,80 TRY
  1. Haberler
  2. Genel
  3. İki Direniş Biçimi ve Barış

İki Direniş Biçimi ve Barış

featured

Ümit Aktaş Yazdı:

Müslüman dünya sömürgeciliği bir türlü aşamadı, daha doğrusu sömürgecilikle usulüne uygun bir biçimde yüzleşilemedi. Kaçamak davranıldı, yüzleşiliyormuş gibi yapıldı, aldırmazlıktan gelindi. Dolayısıyla da geride neredeyse hiçbir tortulanma ve direnç noktası kalmadı; sadece bu yüzleşmeden geçemeyen ve bir biçimde sömürgeciliğe bağımlılığını sürdüren yapay ulusçuluklar ortaya çıktı. Akilane bir yüzleşmeden geçilemeyişi nedeniyle yaşanılanlar bir deneyime de dönüşemedi. Olguların öne çıkardığı kavramsal ağlar görmezlikten gelindi ve içerisinde bulunulan madunlukların farkına varılmadığı ya da buna dair hesaplaşmalardan kaçınıldığı için bunların sorunsallaştırılmasından da uzak duruldu. Bu tür bir varoluş biçimine rıza gösterildiği ve daha ötesine cesaret edilemediği için, İslam İşbirliği Teşkilatı, Gazze’ye karşı son saldırıları hususunda İsrail’e karşı bir kınama kararı bile çıkaramadı.

Sömürgeciliğe dayanan kriz ise bir nübüvvet havzası olan ve sömürgecilik tarafından Ortadoğu olarak tanımlanan Afro-Avrasya kıstağındaki etkisini coğrafi, kültürel ve siyasal fay hatları üzerinden hâlâ sürdürmekte.  Sömürgeci vesayet rejimini sürdürebilmek için bu oldukça merkezî olan coğrafyaya son paylaşım savaşları akabinde yerleştirilen İsrail’in bir türlü tâbileştiremediği Gazze her şeye rağmen dirense de bu direnişinde yalnız bırakıldı. Teatral bir dünya tarafından çevrelenmişti ve herkes bir oyunu izlemenin umursuzluğuyla bu trajediyi uzaklardan izleyip durdu. Dost bildiklerinin suskunluğuna karşı Gazze direnişinden vazgeçmedi. Öyle ki sürdürülen vahşet karşısında insanlığın, özellikle de Batı dünyasının vicdanı sonunda ayağa kalktı ve İsrail’in saldırganlığı bu yolla ve bir süre de olsa dizginlendi.   

Hamas, giderek daralan Filistin’in direnişinin üçüncü kuşağı. Kendisinden önceki FKÖ’nün stratejik açıdan olduğu kadar söylemsel açıdan da soluğunun kesilmesi akabinde, Filistin direnişinin bir yenilenmesi. Ne var ki bu kuşak da kendi stratejik imkânlarını tüketti. Son barış görüşmelerinde silahsızlanmayı kabul etti. Silahsız bir direnişin imkânları ise Birinci İntifada’nın akabinde hoyratça harcanmıştı.  Ve artık şimdi daha farklı ve yeni bir stratejik yenilenmenin imkânları zorlanmalı, yaşanılan deneyimlerden yeni bir yordam damıtılmalıdır. Bu yordam ise nübüvvet geleneğinin şûraya dayanan toplumculuğu kadar çağdaş demokratik deneyimlerden de yararlanmasını bilmelidir. FKÖ ve Hamas tarafından bu yönde atılmış olan adımlar daha da derinleştirilerek sömürgeciliğin bölgedeki izleri ve etkisi üzerinde, tüm İslam dünyasını ve hatta tüm post-kolonyal deneyimleri harekete geçiren bir stratejik yenilenme gerçekleştirilmelidir.

Bölgedeki bir başka direniş ise Rojava’da, yine sömürgecilik sonrası bir başka kriz noktası olan Kürdistan’da sürmekte. Buradaki siyasal ve kültürel kriz ise özellikle de Rojava’da beliren bir özerkleşme mücadelesine dönüşürken, adeta ortak bir yazgı, sömürgeci geçmişten geriye kalan bu iki belirsizlik alanındaki halkları birer direnç noktası haline getirmiş bulunmakta. Uluslaşamayan her iki toplum, bir açıdan da ulusçuluğun olumsuz etkilerine maruz kalmadığı için, daha derinlikli mücadele ve varoluş biçimleri üzerinde kafa yorabilmekte ve yeni arayışlar içerisinde olabilmekteler.

Direnişlerini özerkleşmenin ötesindeki bir özgürleşme çabası içerisinde sürdürmekte olan Gazze’deki Hamas (Filistin direnişi), Rojava’da ise SDG (Suriye Demokratik Güçleri), toplumlarının oldukça küçük bir kesimi olsalar da birçok açıdan özgülleşmiş temsilcileri. Bu nitelikleriyle de toplumlarını direnişe ikna edip oldukça farklı destekleri yanlarına alarak özerkliklerini korumaya çalışmaktalar. Her ne kadar bazı kesimler, kötü niyete dayanan bir yaklaşımla Filistin ve SDG direnişlerinin kendilerine özgü stratejilerini karşı karşıya getirmeye çalışsalar da, her iki direniş biçimi de ortak bir temaya dayanmakta: toplumlarının onurlarını ve özerkliklerini korumak ve bunu ortadan kaldırmaya çalışan sömürgeci heveslerden kurtulmak.

Dayanakları ve mücadele biçimleri farklı olsa da aynı coğrafyada ve gerçekte bu coğrafyanın kadim ruhunu diriltmeye çalışan daha temel bir stratejide farklı açılardan ortaklaşmaktalar. Hamas’ın dayandığı pastorallik, nebevi mücadele geleneğinin süreğindeki kadimliğiyle, Hıristiyanları ve hatta Yahudileri bile yanına çeken bir ortaklaşa hafızayı canlandırıyor. Ama bu tutumun çağdaş dayanışma ağları ve kavramlarıyla daha da geliştirilmesi ve özgülleştirilmesi gerekmekte.

 Özerkliğini korumaya çalıştığı bölgedeki Arapları, Süryanileri, Ermenileri ve Türkmenleri yanına alan SDG’nin siyasal stratejisi ise yine yakın bir havzaya, Atina’nın demokratik geleneğine dayanıyor. Ama bu, demokratik konfederalizm gibi bir çağdaş yaklaşımla kendisini yenileyen bir demokratiklik. Zira Atina demokrasisi sadece mülk sahibi erkeklerin yönetime katıldığı, halkın geride kalanlarının eksiltildiği sınırlı temsiliyetiyle tam anlamıyla siyasal bir toplum inşa edememişti.

Yakınlarda hayatını kaybeden Murray Bookchin tarafından sorunsallaştırılan demokratik konfederalizm fikri ise bir taraftan toplumsal bütünlüğü siyasete dahil ederek siyaseti bir taban örgütlenmesi olarak özgülleştiren, öte yandan ise demokratikliğin modern Batılı biçimi olan ulusalcı sınırlamayı aşan bir yordamla farklılıkları da siyasete dahil eden bir yaklaşım. Gerçi bu yaklaşımın parametreleri olan özerklik, çoğulculuk ve federatiflik fikirleri günümüz Batı demokrasilerinde de çeşitli ölçeklerde de olsa benimsenmiş bulunmakta.

İran İslam Devrimine verdiği destekle de bilinen Michel Foucault’nun sorunsallaştırdığı biçimiyle nebevi siyasetin tanımlandığı pastorallik fikri ise nübüvvet sonrasında bir rüşeym olarak kalmış ve Avrupa’ya bu eksiltili haliyle, bir kilise pastörlüğü olarak intikal etmişti. Elmalılı Hamdi’nin işaret ettiği üzere, bu eksiklik yani raiyetin bir çoban sürü ilişkisinden insaniyete doğru açılımdan yoksunluğunun giderilmesine Muhammed (as) tarafından başlanılmış olsa da, bu süreç kendisinden sonra ilerletilemeyerek Muaviye’de tıkanmış ve çağının cari yönetim biçimlerine, bir tür otokrasiye dönüştürülmüştü. Dolayısıyla da bu geleneğin de yenilenmesi ve eksik kalmış bu yanının da tamamlanması gerekiyor.

Her iki direniş biçimi, temsil ettikleri kökenselliklerle, aslında İslam’ın başlangıcında, Hz. Peygamber’in miras bıraktığı şûra yönetiminin Muaviye’de sona eren eksiltilmişliğini ve Atina yönetiminden mülk sahibi erkeklerin dışında eksiltilmiş olan halkların temsiliyetiyle ve bunları daha da derinleştirerek, genişleterek ve hatta sömürgecilik sonrasında yapılamayan o sömürgeci geçmişle de yüzleşerek yeni bir barışın ve demokratik bir pastoralliğin adımlarını atabilir, sömürge sonrası oluşan ulusçu devletlerin ve kabileci emirliklerin zorbalığını da aşarak bu kadim coğrafyanın ruhuna uygun yeni bir yönetimselliği hayata geçirebilir.

Buna dair bir yetkinliğin işaretini Hamas ile İsrail arasındaki esirlerin değişimi sırasındaki gerek esirlerin fiziksel durumlarında, esirlere yapılan muamelelerde ve gerekse de verilen sözlere sadakatlerde gördük. İsrail ise ateşkes anlaşmasının hemen ertesinde yapılan sözleşmeyi ihlal ederek ve bunu her zamanki şımarıklığıyla, kendisini tüm sözleşmelerden ari gören üsttenci bir edayla sürdürdü.

SDG de gerek Suriye yönetiminin gerekse Türkiye’nin, bölgedeki halkları ulusalcı bir zorbalığa tâbi kılmak için uyguladıkları baskılara ve saldırılara karşı barışçı tutumunu ve bölgesel özerkliğini koruma kararlılığını sürdürmekte. Bu konuda SDG’nin ABD’den aldığı destek bir sorun olsa da, Şara’yı iktidara getirenin de ABD olduğu her nedense görmezlikten gelinmekte. Bunu eleştiren bölge ülkelerinin Trump karşısındaki hallerini ise Şarm el Şeyh’deki anlaşma sürecinde gördük.

Asıl sorun ise SDG’nin ABD’den destek almasından öte, Filistinlilerin, Kürtlerin ve diğer halkların temel insan haklarından yoksunlaştırıldığı bir muameleye tâbi tutulmasını normalleştirmeye çalışan bölge ülkelerinin durumlarıdır ki bunun en bariz örneği ise artık uluslararası bir nefret objesine dönüşmüş olan İsrail’dir.

Sömürgeciliğin geriye çekilirken ardında bıraktığı şartları aşmaya dair bir fırsat Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi akabinde de ortaya çıkmıştı. Bu mücadeleyi Mahatma Gandi ve yoldaşı Abdulgaffar Han oldukça özgün bir yöntemle sürdürmüş olsalar da, bağımsızlık aşamasında sömürgeciliğin manipülasyonu ve ulusalcı liderlerin olaya yaklaşımlarının güdüklüğü sonucu, Hindistan bölünerek birbirine düşman iki ulus devlet haline getirildi. Dolayısıyla Hindularla Müslümanların ortaklaşa bir biçimde ortaya koydukları bu oldukça özgün mücadele, modernist bir uluslaşma adına kendi özgünlüğünden uzaklaştırılarak sömürgeci müdahalelere açık ulusalcılıklarda güdükleştirildi. İkinci fırsat ise İran Devrimi sırasında kaçırıldı. Burada da mücadelenin özgünlüğü, şahlığın devrilmesi akabinde yerelleştirilerek evrensel niteliklerinden uzaklaştırıldı ve devrim ulusalcı ve mezhepçi bir modele indirgendi.

Şimdi ise belki daha kısıtlı ama bir bakıma da oldukça semptomatik bu direnç noktalarındaki Filistin’in ve SDG’nin deneyimlerini bölge ülkelerine taşıyacak ve buradan doğru hem sömürgeciliğin etkilerini aşacak hem de gerek demokratiklik gerekse pastorallik gibi iki kadim ama tamamlanamamış siyaset biçiminin sentezini de mümkün kılacak bir imkân, gerek Hamas gerekse SDG tarafından zorlanmakta. Umulur ki bu imkânın içerisinde olanlar sürdürmekte oldukları bu oldukça önemli mücadeleyi sonuna değin götürerek ve sömürgeci manipülasyonları aşarak, sadece yerel haklarla sınırlanmış lütuflara razı olmazlar ve daha evrensel bir kurtuluşu ve barışı sağlayacak bu fırsatı da heba etmezler.

İki Direniş Biçimi ve Barış
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.