Batıl zihniyetlerde, kuvvetli olan her koşulda haklıdır. Kuvvetin kaynağı, insana ve ülkeye sürekli güven verir. İnsan hayatında maddi kuvvet kadar, manevi kuvvet de değerlidir. Nüfus, bilgi, tarım, maden, petrol, ekonomi, teknoloji ve savaş sanayisinin de kuvvetli olması değerlidir. Her kuvvetin kendine özgü bir değeri vardır, zincir en zayıf halkasından kopar. Kuvvetli olmanın tehlikeli boyutu ise kâlbin kibirlenmesi, beynin zehirlenmesidir. Bütün önlemler alındıktan sonra “Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Cenab’ı Allah’tır.” Sözü ancak bir anlam ifade eder. Maddi kuvvet kaynaklarının tarihsel sürecinde taş atmayla başlanmış ok, sapan, mancınık, tüfek, top, dinamit, atom bombası, kimyasal silah, roket, füze, enformasyon derken günümüzde siber saldırılar kuvvetin temsilcisi haline gelmiştir. Bugün para, medya, bilgi, ilaç, kozmatik, silah ve benzeri maddi kuvvetler maalesef emperyalist ırkçı siyonizmin kontrolü altındadır. Kontrolsüz kuvvet her an tehlike saçabilir, kuvvet zalimlerin elinde vahşete dönüşür. Kuvvetin güzel, dürüst, emin, adil, zeki ve güzel ahlâklı insanların elinde bulunması kötülere karşı caydırıcılık, insanlık alemine de güven verir.
İSLÂM’İ BAKIŞ AÇISI
İslâm Medeniyeti, Avrupa’da rönesans ve reform hareketlerinin tetikleyicisi olmuş, teknolojinin gelişmesine öncülük etmiştir. Dünya nüfusunun üçte birini oluşturan müslümanlar, çeşitli komplekslerin etkisinde kalarak birlik ve beraberliklerini sağlayamamış, sömürge ülkeler konumuna düşmüşlerdir. İnsanlığın örnek rol modeli Hazreti Muhammed (S.A.V.) “Düşmanlarınız için kuvvet hazırlayınız. Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır.” Hadis’i Şerif’inde “atmaktır” sözcüğünün üç defa tekrarlanması Enfal Suresi; 60.Ayet’in tefsiri niteliğindedir. “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” Cenab’ı Hakk Kur’an’ı Kerim Adiyat Suresi’nde beygir gücünden, Hadid Suresi’nde demirden bahsetmektedir. Hazreti Süleyman AleyhisSelâm’ın Saba Melike’si Belkıs’ı ışık hızıyla huzuruna getirmesi olayını, bugün Japonya bilim insanları “ışık hızıyla taşımacılık” yapabilir miyiz? sorusunun cevabını aramaktadırlar.
ENFORMASYON ÇAĞI
İlk çağ, orta çağ, yeni çağ, yakın çağ, atom çağı, uzay çağı derken günümüzde enformasyon çağını idrak ediverdik. Bilgisayar “siber savaşları” bu çağa damgasını vuran ve zirveye oturan çok önemli bir olay oldu. Şuurlu, ferasetli, donanımlı bir Müslüman, çağın gereklerini en iyi şekilde kullanabilen kişidir. Global köy haline gelen Dünya’mızda insanlar, medyanın algı bombardımanı altında tutulmaktadır. Enformasyon (Bilgi, iletişim) çağa damgasını vurmuştur. Komşusunu tanımayan insanlar internet sayesinde Dünya’yı tanıyabilmektedir. Sahibinin sesi güdümlü kartel medyası, rahatlıkla çokuluslu şirket, holding ve reklam ajansları ile İş birliği yaparak basit, düzeysiz, masabaşı, asparagas, kolay habercilik, pembe magazin, bağımlılık kazandıran şiddet, cinselliği içeren üçüncü sayfa haberleri ile halktan gerçekler gizlenmektedir. Günümüz dünyasında kişi temel hak ve özgürlüklerine yapılan acımasız saldırılar ise ciltler dolusu kitap eder.
SİBER SAVAŞLARI
Yaşadığımız enformasyon çağında “siber savaşları” öne çıkarak önem kazanmıştır. Bir ülkenin, diğer ülkelerin bilgisayar sistemlerine girerek hasar vermesi, yayın daraltması veya bilgisayar korsanlarının (Hacker) kişisel verilere ulaşarak mağduriyetlere sebep olmalarına “siber savaşları” adı verilmektedir. Doğal olarak her ülkenin siber çalışması elbette vardır ancak en ideal olanı hızlı, engelleyici ve caydırıcı olmasıdır. 7.Ekim.2023’de başlayan ve iki yıl süren, terör devleti ırkçı siyonist İsrail’in başlattığı, tek dişi kalmış uygar ülkelerin de katkı verdiği, bazılarının seyirci kalarak destekledikleri Gazze Soykırımı füze saldırıları ve siber savaşlarıyla engellenebilirdi. İkibuçuk milyar nüfusa sahip İslâm Alemi ilmi çalışmalardan uzaklaşmış, emperyalistlerin ürettiği montaj sanayi ile bağımsızlıklarını tehlikeye atmışlar, akarsu üzerinde yüzen çöp durumuna düşmüşlerdir. Kuvvetli olmak sayı ile değil, özgül ağırlıkla sağlanır.
YOLDAKİ İŞARETLER
Siyasi, ekonomi, kültürel ve güvenlik alanlarında tam bağımsız olmalı, barış, kardeşlik, özgürlük, hukuk, adalet, eşitlik kavramları söylemde bırakılmamalıdır. Bilim insanlarının yetişmesine ve üretimin artmasına özel destek verilmelidir. Yakın tarih arşivi halka açılmalı, devlet-millet kaynaşması adına sivil toplum kuruluşlarına destek arttırılmalı, devletler arası yapılmış ikili anlaşmalar tekrar gözden geçirilmeli ve uygunluk sağlanmalıdır. Bir ülkenin kalkınma ölçüsü geçmişi ile değil Dünya Devletleriyle kıyaslamak olmalıdır, Almanya, Çin, Japonya, Kore’nin kalkınma öyküleri öğrenilmeli, ibret alınmalı, dersler çıkarılmalıdır. Cehalete, tembelliğe ve yoksulluğa savaş açılmalı, öze dönüş gerçekleşmeli, binlerce insanı etkileyecek öncü liderler yetiştirmeli, sıfırların önüne şuurlu, donanımlı, deneyimli kanaat önderleri getirilmelidir. Bu söylemlerin hayal ürünü veya ütopya olmadığına tarih şahitlik etmiş, atalarımız yoldaki işaretleri çok iyi algılamıştır.