featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

KÜRTLER MÜRŞİDİNİ BULDU
Faysal Mahmutoğlu
Tarihsel süreç içerisinde din, Kürt coğrafyasında afyon işlevini görmüştür. Din adamları ruhani lider olarak kabul görmüştür. Kürt din adamları, istisnaları olmakla beraber, genel olarak Kürt aydınlanmasının önünde bariyer oluşturmuşlar. Okulların açılmasına, açılan okullara öğrenci gönderilmesine şiddetle karşı çıkmışlardır. Okullarda okumayı küfürle eş değer görmüşlerdir. Medreseyi yeterli görmüşlerdir -ki, medrese sadece halkın din ihtiyacını karşılayan kurumlardı ve yaygın değildi. Ayrıca medreselerde salt Arapça dil bilgisi ile “şeriat” olarak tabir ettikleri Şafii fıkhına ait birkaç kitap okutulurdu. Bunun öncülüğünü şeyhler yapıyordu.
Esasen şeyhlik müessesesi, Osmanlı’da 1858’de mirlik sistemi feshedildikten sonra, toplumun siyasi ve dini önderliği olarak ihdas edildi.
İslam dünyasına egemen iki büyük tarikattan Kadiriye’nin kurucusu Abdülkadir Geylani ile Nakşibendi tarikatının Halidiye kolunun –ki bu kol bütün Arap topraklarında, Türkiye ve Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde yaygındır- kurucu lideri Mevlânâ Halid-i Bağdadi’nin Kürt olması nedeniyle bu tarikatlar Kürtler arasında yaygınlaştı.
Mevlânâ Halid’in Kürt coğrafyasındaki en önemli halifeleri arasında Nehriler (Hakkarili) ve Palulu Şeyh Ali Septi (Şeyh Said’in dedesi) vardır. Nehrilerden Seyyid Taha, Barzan’da bir tekke kuran Şeyh Taceddin’e Nakşibendi halifeliği vermiştir. Vefatından sonra yerine oğlu (Mustafa Barzani’nin dedesi) l. Abdüsselam geçti. I. Abdüsselam’ın vefatından sonra da yerine oğlu Muhammed geçti. Şeyh Muhammed de 1903 yılında öldüğünde yerine oğlu Mustafa Barzani’nin ağabeyi II. Abdüsselam postnişin oldu. II. Abdüsselam, Kürt aşiretlerini “Kürtlük” davası etrafında birleştirmeye öncülük ediyor. Başlık ve berdel gibi adetleri kaldırıyor. Önemli reformlara imza atıyor.
II. Abdüsselam Barzani de Osmanlı’ya isyan gerekçesiyle -ki, sadece özerklik talebinde bulunmuştu- 14 Aralık 1914 yılında Musul’a, o zaman genç bir subay olan Fevzi Çakmak tarafından götürülüp idam edildi.
O tarihte Musul valisi olan Diyarbakırlı bir Kürt, şair Süleyman Nazif, idamın sorumlusu olarak Kürtler arasında lanetle anılmaktadır.
Bu iki tarikat lideri de Şafii mezhebine bağlı iken, Abdülkadir Geylani Bağdat’a taşındıktan sonra Hanbeli mezhebine geçiyor. Bu mezhebin en iyi mezhep olduğunu iddia ediyor. Ancak hem Şafii hem de Hanbeli mezhebine göre fetva vermeye devam ediyor. Bu iki liderden dolayı Kürtlerin çoğunluğu Şafii mezhebine bağlıdır.
Bilindiği üzere tarikat mensuplarına rehberlik yapanlara şeyh veya mürşid denilir.
Mürşid, irşad eden, aydınlatan, doğru yolu gösteren kimse anlamına geliyor. Halk arasında yaygın olarak kullanılan ise ‘şeyh’tir. Tarikatlardaki en yüce makam.
Buna kutsiyet izafe etmek için de hadis dahi uydurulmuştur: “Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki peygamber gibidir.”
Beyezid Bistami’ye atfedilen bir söz ile (mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır) insanlar tarikat mensubiyetine teşvik edilmiştir.
Günümüzde bu tarikatların çoğu sistemle problem yaşamamaya özem göstermektedirler. Şeyhler, çoğunlukla dini bilgiden yoksun, irşattan ziyade siyasi ve ticari rant faaliyetleriyle meşguller. Müritleri müşteri gibi gören bir anlayışla hareket ediyorlar. Ehl-i Beyt’e (Hz. Muhammed’in ailesine) mensup olduklarını iddia ederek saygınlık kazanmaya çalışıyorlar. Bunu da kısmen başarıyorlar.
Irak Kürdistan Bölgesinde nasıl ki Barzani ailesi Kürt özgürlük hareketinin meşalesini sönmeyecek şekilde yaktıysa, Suriye’de de Şeyh Muhammed Maşuk el Haznevi aynı işlevi görmüştür.
Haznevi ailesi ilmin rehberliğini ve özgürlüğü şiar edinen bir aile.
Şeyh Maşuk, Şam’da liseyi birincilikle bitirdikten sonra Medine’de bulunan El Camia El İslamiye’yi (İslam Üniversitesi) 1984 yılında bitirerek Suriye’ye dönüp babası Şeyh İzeddin’in medresesinde irşat hizmetlerine yardımcı oldu. 1988 yılında, Lübnan’da El-İmam El Evzai İslami ilimler Fakültesinde ‘İslam’da Yaşam Güvencesi’ konulu teziyle master derecesini aldı.
Daha sonra Pakistan’ın Karaçi şehrinde bulunan İslami İlimler Fakültesinden ‘Mezhepler Arasında Fitnenin Rolü’ konulu teziyle doktorasını vererek 1992 yılında Babası Şeyh İzzeddin’in vefatı üzerine doğum yeri olan Kamışlo kentine yerleşerek irşat faaliyetlerine devam etti.
Şeyh Maşuk, halkın dertlerini konuşmayı ve zulme, haksızlığa karşı çıkmayı dini bir görev olarak telakki ediyordu. “Afrika’da olsam oradaki açlık problemini, Çin’de yaşıyor olsaydım oradaki Uygurların katledilmesini gündeme taşırdım.” diyerek ilkesel bir duruş sergiliyordu.
Haznevi’nin “Hak sadaka ile değil, güç ve kudretle alınır” sözü hala Rojava’da dilden dile dolaşıyor.
Şeyh Maşuk, İslam dinini ezilen halklar için bir kurtuluş yolu ve Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin savunulacağı en doğru yol olarak görüyordu.
2004’teki ayaklanmada halkının yanında yer aldı ve Beşar Esad yönetimini sert dille eleştirdi.
12 Mart 2004 tarihinde Kamışlo şehrinde oynanan bir futbol maçında Arap taraftarlar Baas rejimi lehine slogan atarak Halepçe kasabı, asrın zalimi Saddam Hüseyin’in posterini açtı.
Kürt taraftarlar da, hem açılan posteri hem de Baas rejiminin Kürtlere karşı baskı politikasını eleştiren sloganlar atarak bu durumu protesto etti. Arap ve Kürt taraftarlar arasında arbede yaşanmasının ardından Kürtler Kamışlo sokaklarına çıkarak gösteri başlattı. Kısa sürede gösteriler birçok kente yayıldı. Gösteriler esnasında Baasçı Suriye askerleri Kürtlere yönelik bir katliam gerçekleştirdi ve 52 Kürt yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı, binlerce Kürt gözaltına alınarak işkenceye maruz kadı, evleri yakıldı yağmalandı.
Kaldı ki, posteri açılan, kanıyla Kur’an yazan Saddam, Kürtlere yalnızca Enfal ve Halepçe katliamlarını hatırlatmıyor. Saddam’ın işlediği birçok cinayet Kürtlerin zihninde canlanıyor.
Bunlardan sadece birini hatırlayalım: Olay Süleymaniye iline bağlı Derbedihan ilçesinde yaşanıyor. Kürtlerin çoğalmasının önüne geçmek için düğün, balayı ve evliliklerin yasaklanması düşünülür. En sonunda bir gıda mühendisinin görüşü benimsenir. İlçenin yamacından çıkıp Sirvan nehrine karışan Banihalan termal su üstünde bir kola fabrikası kurulacak ve sıcak termal suyundan kola üretilip halka bedava dağıtılacaktır.
Buna göre suyun içindeki yoğun kükürt ve 32 minerali düzenli içen erkeklerin zaman içinde spermleri azalacak, kalitesizleşecek ve çoğu ölecekti. Erkekler kısır olunca nüfus da azalacaktı.
Fabrika kuruldu, kutuların üzerine yararlarına yönelik etiketler yapıştırıldı. Sürekli içilmesi için teşvikler yapıldı. Her eve bedava dağıtılmaya başlandı.”(1) Bu uygulama Irak işgal edinceye kadar devam etti.
Başka bir örnek; “Bir adamın elleri bağlanıyor, ağzına benzin boşaltılıyor ve bu adamın karnına ateş açılıyor; acaba ağzından ateş çıkacak mı diye. Adam denek olarak kullanılıyor. Başka bir olay, birkaç kişi bir birine bağlanıyor ve ağır bir silahla ateş açılıyor. (2) Amaç, merminin kaç kişiyi delip geçtiğini test etmek. Bütün bunlar kan içici Saddam tarafından gerçekleştiriliyor.” İşte Kürtler bu katilin posterini protesto ediyor.
Kürt İslam alimi Şeyh Maşuk Haznevi, 10 Mayıs 2005’te Şam’da Suriye istihbaratı tarafından kaçırıldı. 18 gün sonra yani 28 Mayıs’ta, gördüğü ağır işkenceler nedeniyle Şam’da bulunan Tışrin Askeri Hastanesine acil olarak götürüldüğü ve aynı gün hastaneden çıkarıldığı öğrenildi. 31 Mayıs 2005’te, Suriye emniyet güçleri Şeyh’in mezarının bulunduğunu haber vererek çocuklarını alıp Deyrezor’a götürdü. 1 Haziran’da naaşı açık bir mezarda ailesine teslim edildi. Henüz 47 yaşındaydı.
Şeyh Maşuk, yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı cenaze töreniyle, Kamışlo’da defnedildi.
Rojava’daki Kürtlerin yüreğine ulusal bilinç ve özgürlük sevgisi aşılayan Şeyh Maşuk, Kürt halkının düşmanlarına da korku salıyordu.
Suriye, Kürt rönesansının merkezi konumundaydı bir zamanlar. Hawar ve Ronahi gibi dergilere ev sahipliği yaptı. 1927’de kurulan Hoybun örgütü de buradan neşet etti.
Rojava Kürtleri ülkenin en büyük siyasi ve askeri gücüne sahip.
Rojava aynı zamanda Kürt modernleşmesinin öncülüğünü yapmaktadır.
Rojava Kürtleri, kendi geleceklerini belirleme gibi tarihi bir dönüm noktasında bulunuyorlar. Önlerinde eşsiz bir fırsat var. Bunun yolu, öncelikli olarak Kürtler arası ittifak ve düşmanları azaltıp dostları çoğaltmaktan geçiyor. Bu da Kürt yöneticilerin diplomasi becerisiyle alakalı…
Bu kapsamda, Kürtler arası birliği sağlama adına, Şeyh Maşuk’un oğlu Şeyh Mürşit Haznevi, yaşadığı Norveç’ten halkının davasına sahip çıkmak ve halkıyla omuz omuza vermek için Rojava’ya geldi.
Kürtleri yılan olarak nitelendirip yok edilmesi gereken varlıklar olarak gören anlayışla mücadele etmek için geldi.
Önce SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’yle görüşen Mürşit, akabinde ENKS yetkilileriyle bir araya geldi. Kürt halkının ulusal hakları için siyasi çabaları destekleyeceğini açıkladı.
Kürt grupları arasındaki siyasi anlaşmazlıkları gidermek, Kürt ittifakını sağlamak için de çaba sarf ediyor. Vaazlarında Kürt birliği çağrısını yapıyor.
Dr. Mürşit; bir yüz yıl daha yenilgiyle geçirmek istemiyoruz, halkımızın meşru haklarını sahiplenmeye ve talep etmeye devam edeceğiz diyor. Ve Kürtlerin yeni Suriye’de, Şam’da masaya birlik içinde oturmaları için mücadele ediyor. Bir halkın kaderinin sadece siyasilere teslim edilemeyecek öneme haiz olduğunu görüyor, sorumluluk üstleniyor.
Kamışlo’da doğup büyüdüğü sokakları gezdi, mezarlığa gitti. Doğduğu ev rejim tarafından yıkılmış olsa bile bütün evler onu misafir etmekten şeref duyuyordu. Ve ilk söylediği söz , “şehir ihtiyarlamış” oldu.
Şeyh Mürşit, Kürdistan semalarını Süreyya yıldızı gibi aydınlattı.
Umarım girişimleri hayırla sonuçlanır.
YARARLANILAN MAKALELER
1- Tecelli Sercan Sırma, “Soykırım veya soy kurutma”, Independent Türkçe, 16 Mart 2024.
2- Müslüm Yücel, “Şeyhim”, Nupel, 13 Ocak 2025.

Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin