Said Nursi’den Sadrettin Yüksel’e mektup
Müfid Yüksel, Said Nursi’nin babası Sadreddin Yüksel’e gönderdiği tarihi mektubu açıkladı
H24 Yazarımız, Sosyolog Müfid Yüksel, Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Mustafa Sungur aracılığı ile babası Sadreddin Yüksel’e gönderdiği tarihi mektubun hikayesi ve ikilinin tanışmalarını kaleme aldı. Özgün Duruş Gazetesi’ndeki yazısında mektubun hikayesini de anlatan Yüksel, “Rahmetli pederim Bediüzzaman ile 1945 yılında tanışıp mektuplaşmaya başlar, Ve birkaç kez Emirdağ’da ziyaret eder. 1958 yılında Bediüzzaman’ın İşârâtu’l-İ’câz tefsirini Ankara’da üstadın talimâtıyla neşreder” dedi.
Yüksel, yazısını şöyle sürdürdü:
“Merhum pederim gerek Bediüzzaman’ın gerekse sonra Ahmed Husrev ve Hulusi Yahyagil’in kendisine gönderdiği mektupları bir cildin içinde bir araya getirir. Ancak bu mektupların ve Bediüzzaman ve Ahmed Husrev’in gönderdiği üstadın tashihinden geçmiş teksir Risâle mecmuâlarının bulunduğu sandığı Norşin’den İstanbul’a taşınırken kaybeder. 1983 yazında bir vesile ile ben Norşin’de iken, Dergâh ve Medrese binasının alt katında yapılan rutin temizlik sırasında bu sandık bulunur ve şahsıma verilir. Sandıkta bulunan risâle nüshalarını ve mektupların toplandığı cildi Dergahta (Divân) kitap dolabına İstanbul’a getirmek üzere hepsini bir arada yerleştirmiştim. Ancak birkaç gün sonra, mektupların bulunduğu cildin yerinde olmadığını, kaybolduğunu fark ettim. Ne kadar arayıp soruşturdumsa bulamadım.”
Bediüzzaman Said En-Nursî’nin Mustafa Sungur Aracılığıyla Sadreddin Yüksel’e Mektubu
باسمه سبحانه
السلام عليكم و رحمة الله و بركاته ابداً دائماً
Biismihi Subhânehu
Bismihi Subhânehu
Es-Selâmu Aleykum Ve Rahmetullahi Ve Berekâtuhu Ebeden Dâimen
Pek Muhterem Ve Mübârek Sadreddîn Efendi Hazretleri, Azîz Kardeşimiz,
Bu hafta içerisinde Hazret-i Üstâdımız Allâme Saîd En-Nursî’nin yanında iken çok def’a sizden ve Saîd’ten (1) ve Hazret-i Seydâ’nın (2) medresesinden bahsederek tahsîn etttiler. Size selâmlarını tam zamanında ulaştıramayacağım için mektupla arzediyorum. Hazret-i Üstâd buyurdular ki:
“Ben o mübârek medresenin talebesiyim. Hazret-i Seydâ son nefesini vereceği anda talebe-i ulûmun ruhunu kabzeden meleği istemesi ve aynen Risâle-i Nûr’un mesleğinin bir nev’inde hareket etmesi gibi acîb bir temâyüzü vardır. Bugün hem Anadolu’da hem âlem-i İslâm’da çok geniş bir dâirede envâr-ı imâniyeyi neşreden ve talebe-i ulûmun kıymetini i’lân eden ve Kur’ân hakikatlerini ders veren Risâle-i Nûr, o medresenin de mahsülü olması cihetiyle umûm âlem-i İslâm’daki bu büyük hayr-ı azîmden ve neşr-i hakîkat-i imâniyeden büyük hisseleri vardır. Şeref onlarındır.
Ben her sabah, o medresenin üstâdlarını, talebelerini, Şeyh Ma’sum’u (3) ve Sadreddîn’i duâlarımda ve mânevî kazançlarımda hissedâr ediyorum.”
“Arabî Mesnevî-yi Nûriye’de “Hubâb” risâlesinde medenî mü’min ile medenî kâfirin muvâzenelerine dâir mühim bir bahiste medenî mü’mine misâl ve numuneyi Norşin medresesinden aldıklarını ve o parçaları size okumaklığımı, Şark ulemâları içerisinden sizin çıktığınızı ve Cenâb-ı Hakk’a şükrettiğini” söylediler. Ve size söylemekliğimi ve bunları aynen Norşin’e bildirmenizi bana emrettiler. Ben de size arzediyorum.
Mektup yazdığınızda bizlerden de pek çok hürmet ve selâmlar arzetmenizi istirhâm ederiz. Evet, biz üstâdımızın dersinden ve Risâle-i Nûr’dan ve üstâdımızın Tarihçe-i Hayâtından yakînen anlamışız ve bilmişiz ki, Cenâb-ı Hakk nihâyetsiz rahmetiyle Anadolu’da ve âlem-i İslâm’da ve beşeriyette Kur’ân hesâbına ve Kur’ân nâmına hareket eden ve Kur’ân’ın bayrağını dalgalandıracak, akıl ve kalplerde Dîn-i İslâm’ın hakikatlerini yerleştirecek olan nûrlu bir Kurân tefsirini ve muazzam bir dîn ve imân kahramânını o muhitten, bulunduğunuz yerlerden ihsân etti.
Üstâdımız hazretleri çok def’a, hem senelerdir, kerâmetle o mübârek medreseden sitâyişle bahseder. Bütün Nûr talebelerinin kalplerinde o mübârek medreseler nûrlu bir irfân ocağı hâlinde bilinmektedir. Hem İnşaallah, o medreseler kendi öz malları olan Risâle-i Nûr’u tam elde ederek medâr-ı iftihâr hizmet-i dîniyelerinde muvaffakiyetler dileriz. Sizlerin umûmen ellerinizden öperiz.
El-Bâkî Huve’l-Bâkî
Kusurlu
M. Sungur
Mesnevî-yi Nûriye’de “Hubâb” Risâlesinde Norşîn’le Alakalı Bölüm
فان شئت فاذهب بخيالك الی مجلس سيدا قدّس سرّه في قرية نورشين . و ما اظهرت من المدينة الاسلامية بصحبته القدسيّة تر فيها ملوكاً في زيّ الفقراء و ملائكةً في زيّ الاناسي . ثم اذهب الی باريس وادخل في لجنة الاعاظم تر فيها عقارب تلبسوا بلباس الاناسي و عفاريت تصوروا بصورالآدميين. و قد بيّنت الفروق بين مدينة القرآن والمدينة الحاضرة في لمعات و سنوحات فراجعهما لتری فيهما امراً عظيماً تفاغل عنه الناس.
Tercümesi: “ Eğer dilersen hayalinle Norşin karyesinde Seydâ‘nın (K.S) (4) meclisine git. Orada İslâm şehrinde, onun kudsî sohbetinde açıkça, fukarâ kıyâfetinde melikleri, insan kıyâfetinde melekleri göreceksin. Sonra (yine hayalinde) Paris’e git. Ve orada soylular toplantısına dahil ol. Orada insan elbiselerine bürünmüş akrepleri, âdemiler suretinde tasvir olunmuş ifritleri göreceksin. Kur’ân şehri ile asrî, modern şehir arasındaki farkları Lemaât ve Sunûhât’ta beyân etmiştim. Bunlara müracaat edersen, her iki risâlede yüce şeyler görceksin ki, insanlar ondan gâfil olmuşlardır.”
DİPNOTLAR:
1-Said, 1952 yılında doğan en büyük ağabeyim. Pederim tarafından ona üstadın adı verilmiş, ancak henüz üçbuçuk aylık iken Norşin’de vefat etmiştir (M.Y)
2-Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî. (Vefatı: 1304/1888)
3-Şeyh Ma’sum, Şeyh Abdurrahman Et-Tâhînin torunu ve Sadreddin Yüksel’in kayınpederi. (Vefatı:18 Haziran 1971)
4-Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî’nin lakabı. Seydâ, Arapça Efendi, Bey anlamına gelen Seyyid kelimesinin muharrefi olup, Kürtçede, üstad, hoca, öğretmen, muallim, medrese hocası anlamında kullanılmaktadır. Norşin ve çevresinde Seydâ lakabı Şeyh Abdurrahman Et-Tâhî’ye özel olarak halen kullanılmaktadır.