“Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve en az onun kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız.” Şükrü Saraçoğlu
Başbakan Refik Saydam’ın ani vefatına müteakip Başbakanlığa atanan Şükrü Saraçoğlu’nun ilk icraat Varlık Vergisi Kanunu’nu çıkartmak oldu.
11 Kasım 1942 Varlık Vergisi Kanunu’nun TBMM’de oturumda hazır bulunan 350 milletvekilinin oybirliğiyle kabulünün 82. Yıldönümü. Bu haksız uygulama geçmişte kalsa da hatırlamakta yarar var. İnsanın insana yaptığı zulüm maalesef tüm zamanların değişmez kuralı.
Bu uygulama ile gayrimüslimlere ödeyemeyecekleri bir vergi tarh edildi. Vergiye gerekçe olarak ‘vurgunculuk’ ve ‘savaş ihtiyacı’ gösterilse de asıl nedenin azınlıkların mal varlıklarını el değiştirmesini sağlamaktı. Piyasaya egemen olan gayrı -Türk tüccar sınıfını ortadan kaldırıp piyasayı Türk tüccarların eline geçmesini sağlamaktı.
16 Kasım 1942’de vergi listeleri yayımlandığında görüldü ki, Varlık Vergisi’nin yüzde 70’i İstanbul’daki mükelleflere tahakkuk ettirilmişti. Bunların da yüzde 87’si gayrimüslimdi.
Dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte’ye göre uygulamada mükellefler, Maliye Bakanlığı’nın belirlediği dört gruptan birine göre vergilendirildiler: M grubu (Müslümanlar) takdir edilen matrahın yüzde 12.5’ini; G grubu (gayrimüslimler) yüzde 50’sini; D grubu (dönmeler) yüzde 25’ini; E grubu (ecnebiler) yüzde 12.5’ini ödemekle yükümlüydüler. Bu gruplandırma tek başına verginin niteliğini ortaya koyuyor.
Vergi miktarının belirlenmesi ve toplanması amacıyla her ilde kurulan vergi tespit komisyonlarında şehrin en yetkili mülkiye ve mal memurları yer alıyordu.
Kanunda vergi oranı ile ilgili doğrudan bir ifade yer almazken, vergi miktarı ile ilgili tespit ve takdir hakkı komisyonlara bırakılıyordu. Vergilerin tahsili için verilen süre 15 gündü.
Varlıklı Vergisi sadece varlıklı olanlardan alınmış bir vergi değildir. Dahası, tüm varlıklılardan aynı biçimde, aynı oranda alınmış bir vergi de değildir. Çok orantısız bir biçimde gayrimüslimlerden alınan bir vergi türüydü.
Gayrimüslimlerden servetlerinin ve gelirlerinin çok üstünde bir vergi talep edilmekteydi.
Çoğu gayrimüslim vergisini ödeyebilmek için evini/işyerini satmak zorunda kaldı. Bu mülkler haraç mezat Müslümanlar tarafından satın alındı.
Devlet eliyle sermaye el değiştirdi. Gayrimüslimlerden Müslümanlara geçti.
Mülklerini satamayanların ek süre talepleri dahi kabul edilmedi.
Beyaz eşya ticareti yapan Eminönü’ndeki bir Türk tüccara 800 lira vergi tarh edilirken aynı işi yapan gayrimüslim bir tüccara ise 30 000 lira vergi tarh edilmişti. On odalı evini 7 bin liraya, iş yerini ve başka bir evini de satıyor ancak vergiyi karşılayamıyor ve Aşkale yolunu tutmak zorunda kalıyor. Evi dahi olmayan insanlara 70 bin lira gibi büyük meblağlar tarh edilebiliyor. Oturduğu evini ancak 2 bin liraya satmak zorunda kalan bir başka gayrimüslime 105 bin lira gibi orantısız bir vergi tahakkuk ettiriliyor. Kereste kamyonu 25 lira iken kereste tüccarından 150 bin lira vergi isteniyor. Dahası, maaşlı insanlardan da vergi talep edildi. Aylık maaşı 100 lira olandan 500 lira vergi salındı. Bu da 5 aylık maaşı demek. Buna benzer onlarca örnek var.
İlginçtir çok ortaklı şirketlere yönelik vergilendirmelerde, vergilere karşılık ecnebilerin ve Müslümanların hisselerine dokunulmadı ancak gayrimüslimlerin ise malları, gayrimenkulleri hatta ev eşyaları bile satıldı.
Vergisini belirlenen sürede ödeyemeyen mükellefler, borçlarını “bedenen çalışarak ödemeleri” amacıyla çalışma kamplarına yollandılar. Varlıkları vergisini karşılamayan bini aşkın mükellef -ki bunların tümü Hristiyan ve Yahudilerden oluşuyordu-27 Ocak 1943 tarihinden itibaren Eskişehir’in Sivrihisar ve Erzurum ‘un Aşkale ilçelerine çalışma kamplarına gönderildiler. Şubat aynın eksi 30 dereceyi bulan soğuğunda Kop dağının yolu ile Trabzon-İran transit karayolundaki karlar temizlettirildi.
Aşkale’ye gönderilen 1229 mükellefin 21’i kötü yaşam koşullarına dayanamayarak yaşamını yitirdi. Sivrihisar’da ise yol inşaatlarında taş kırma işinde çalıştırıldı. Bu sürgünlerin çoğu 70- 80 yaşlarında insanlardı.
Varlık Vergisi kapsamında toplanan 315 milyon lira verginin 280 milyon lirasını gayrimüslimler tarafından tahsil edilmiştir. Bu da gayrimüslim vatandaşların varlıklarının büyük bir bölümünü kaybettiklerini gösteriyor.
1942 yılında bir Reşat altını yaklaşık 33 lira idi. Bu da bize tahsil edilen meblağın büyüklüğünü göstermesi bakımından önemli bir veridir.
Özellikle Galata’da ve Balat’ta yüzlerce ev ve işyeri vergi borcu nedeniyle satıldığı için fiyatlar gerçek değerin çok altında Müslümanlarca satın alındı. Servetle birlikte koca mahallelerde el değiştirmiş oldu.
Kanun koyucular tüm azınlıkların zengin oldukları varsayımından hareket ettikleri anlaşılıyor ancak gerçeğin bundan çok farklı olduğu Aşkale ve Sivrihisar sürgünleriyle ortaya çıktı.
Dönemin basınının bu uygulamaya destek vermesi de ibretlik ve utanç vericidir. Yahudi bir tüccarın İşhanı satıldığında “millileştirildi” gibi başlıklarla veriliyordu. Günümüzde ise dönemin şartları diyerek geçiştirilmek istenmesi kabul edilemez.
Şoven milliyetçiliğin ve ırkçılığın damgasını taşıyan varlık Vergisi Kanunu sıradan bir vergi kanunu değildi. Temeli Osmanlı’nın son döneminde ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki iktidarınca atılmış ve giderek devlet politikası halinde uygulanan Türkleştirme politikasının önemli bir halkasıdır. Konuşulan dilden okulda öğretilecek tarihe, ticari hayattan devlet kadrolarında kimlerin istihdam edileceğine kadar toplumsal hayatın her boyutunda Türk etnik kimliğini benimseyenlerin egemenliğini sağlanmasını içermektedir.
İttihat ve Terakki mensupları askeri mağlubiyetlerinin sorumlusu gayrimüslimlermiş gibi gösterdiler. Hatta ekonomik krizin faturasını da gayrimüslimlere kestiler.
Osmanlı toplumu çok dinli çok etnisiteli mozaik bir toplumdu. Türk milliyetçiliğinin ideoloji haline getirilmesi Balkan Savaşından sonra başladı. Ziya Gökalp ve çevresindeki kimi aydınlar Türk milliyetçiliği ideolojisini kitlelere pazarladılar. Bunu da İslami bir ambalajla sundular. Bunun sonucudur ki Müslüman ahali devletin Türkleştirme politikasını zenginleşme fırsatı olarak değerlendirdi.
Varlık Vergisinden sonra gayrimüslim azınlıkların aidiyet duygusu doğal olarak zayıfladı. Daha sonraki yıllarda azınlıkların önemli bir kısmı Türkiye’den göç etti. Örneğin 30 000 Yahudi vatandaşımız İsrail’e yerleşti.
Aşkale sürgünler, İsmet İnönü’nün ABD Başkanı Roosvelt ve Britanya Başbakanı Churchill’e görüşmek üzere Kahire’ye gitmesinin arifesinde, 17 Aralık 1943’te evlerine dönebildiler.
Varlık Vergisi ise Yahudilerin ABD nezdinde yaptıkları lobi sonucunda ABD’nin baskısı sonucu 15 Mart 1944 tarihinde kaldırıldı.