Loading...
tr usd
USD
0.230%
Amerikan Doları
42,70 TRY
tr euro
EURO
0.060%
Euro
50,17 TRY
tr chf
CHF
0.060%
İsviçre Frangı
53,65 TRY
tr jpy
JPY
0%
Japon Yeni
0,00 TRY
tr rub
RUB
0.510%
Rus Rublesi
0,54 TRY
tr cny
CNY
0.180%
Çin Yuanı
6,05 TRY
tr gbp
GBP
-0.020%
İngiliz Sterlini
57,09 TRY
tr eur-usd
EURO/USD
-0.02%
Euro Amerikan Doları
1,17 TRY
bist-100
BIST
0.69%
Bist 100
11.311,31 TRY
gau
GR. ALTIN
0.71%
Gram Altın
5.898,49 TRY
tr btc
BTC
1.1740332911035%
Bitcoin
3.789.663,14 TRY
tr eth
ETH
0.99351011275543%
Ethereum
127.362,20 TRY
tr bch
BCH
-0.1052038420978%
Bitcoin Cash
25.640,00 TRY
tr xrp
XRP
1.2309619251859%
Ripple
80,44 TRY
tr ltc
LTC
-0.24188461465149%
Litecoin
3.353,50 TRY
tr bnb
BNB
0.88091264738872%
Binance Coin
36.875,00 TRY
tr sol
SOL
1.4809535125427%
Solana
5.363,30 TRY
tr avax
AVAX
1.247404229813%
Avalanche
538,30 TRY
  1. Haberler
  2. Yaşam
  3. Molla Sadrettin Yüksel

Molla Sadrettin Yüksel

featured
service
0
Paylaş

Günümüz Türkiye”sinde, âlimlerin değer pek bilinmiyor. Bugün, gerçek İslâm âlimlerine her zamankinden daha çok ihtiyaç var. 1920- 2004 yılları arasında yaşayan, büyük İslâm âlimi Sadreddin Yüksel Hoca ilmiyle, mücadelesiyle, fetvalarıyla Türkiyeli müslümanların uyanışına vesile olmuştur. Ama ne yazık ki, böyle ilim deryası olan bir âlimin de değeri Türkiye”de pek bilinmedi.

Kimdir

İslâm bilgini (D. 1336 [1920], Sarayönü / Konya – Ö. 25 Aralık 2004, İstanbul). Aslen Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı Erikbağı (eski Koçeri) köyünden ve Haydaran aşiretindendir. Dedesi Ali Ağa, Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas cephesinde şehit düşmüştü. Rus ordularının Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni çeteleriyle birlikte Adilcevaz ve çevresine saldırması nedeniyle, babası akrabalarıyla birlikte memleketini terk ederek Konya’nın Sarayönü ilçesine yerleşmişti. Doğumundan sonra götürüldüğü Konya Şeyh Sadreddin Konevî Camiînin postnişî (şeyh) tarafından kendisine Sadreddin adı verildi. Ailesi kısa bir süre sonra tekrar Koçeri’ye döndü. Yedi yaşında iken babası Tahir Efendi’yi yitirdi. Bir yıl sonra da, hamileri Hüseyin Paşa öldürülünce (1928) aile himayesiz kaldı. On bir-on iki yaşlarında okumak üzere ailesinden ayrıldı. Kur’an-ı Kerîm’i hatmedip, bir medresede çeşitli Kürtçe kitaplar okuduktan sonra, Arapça tedrisata başladı. İlkin, Muş’un Bulanık ilçesinin Purkaşin köyünde Molla Zübeyr’in yanında biraz sarf-nahiv okudu. Sonra, öğrenimini Resulan ve Koğak köylerinde sürdürdü. 1934 yılında Bitlis’in Norşin nahiyesine (şimdi Güroymak ilçesi) gitti. Burada, ünlü Nakşibendi-Halidî şeyhlerinden Şeyh Abdurrahman Et-Tahî’nin (Ö. 1304 /1886) medresesine girdi. Bu dönemde Medrese, adı geçen Şeyh Abdurrahman Et-Tahî’nin torunu Şeyh Ma’sum (Ö. 1971) tarafından idare ediliyordu. Bu medresede Şeyh Takiyuddin (Ö. 1968) ve Molla Abdülbâkî’nin yanında okudu.

Daha sonra, Norşin Medresesine bağlı, Mutki’nin Ohin (şimdiki Yukarı Koyunlu) köyündeki medreseye devam etti. Burada, medresenin sahibi ve Şeyh Fethullah El-Verkanisî’nin (Ö. 1317/1899) oğlu Şeyh Alauddin Efendi (Ö. 1949) ve onun oğlu Mazhar Efendi’nin (Ö. 1988) yanında öğrenimini sürdürdü ve Şeyh Alauuddîn Efendi’den el alarak Nakşibendi tarikatına girdi. Daha sonra Baykan ilçesinin Havil köyüne gidip Molla Muh-yiddin Efendi’nin (Ö.1988) yanında öğrenimini tamamladı. Bundan sonra Norşin’e dönüp burada ders vermeyi, talebe yetiştirmeyi sürdürdü.

1947 yılında Şam’a gitmek istiyordu. Şeyh Ma’sum’un oğlu Şeyh Ma’şuk Efendi (Vefatı:1975) ile Suriye’ye bir seyahatte bulundu. Burada, Şeyh Ma’şuk Efendi’nin Şeyhi ve Şeyh Muhammed Ziyauddîn E-fendi’nin halifelerinden Şeyh Ahmed El-Haznevî’yi (Ö.1950) ziyaret etti. O sırada Şam’da bulunan Şeyh Muhammed İsa’nın isteğiyle Şam’a gidip yerleşmek istediyse de Şeyh Ma’sum gitmesini istemediğinden vazgeçti. Bunun üzerine Norşin’de medrese hocalığı yapmaya devam etti. Bu yıllarda, 1945 yılında Bediüzzaman Said Nursi ile tanışarak onunla mektuplaşmaya başladı. 1952 yılında ise birkaç kez bizzat Emirdağ’da kendisini ziyaret etti. Şeyh Ma’sum Efendi onu kendisine damat olarak seçti, 1951 yılında Şeyh Ma’sum’un kızı Sarete ile evlendi. 1955 yılında askere gitti. Menemen’de başladığı askerliğini Ankara’da tamamladı. Askerlik dolayısıyla Ankara’da iken, bazı subaylar kendisinden Arapça dersler alıp, yanında okudular. Bunun yanı sıra diyalog halinde olduğu Diyanet Teşkilatı kendisinden fetvalar soruyordu. 1958 yılında, Ankara’da Müftülük imtihanına girdi. Diyanet İşleri Reisi olan Eyüp Sabri Hayırlıoğlu tarafından yapılan Müftülük imtihanında birinci olarak Siirt’in Baykan ilçesi müftülüğüne tayin edildi. Aynı yıl Bediüzzaman’ın talimatıyla, İşaratü’l-İ’caz tefsirini yayıma hazırlayıp bir takriz ile birlikte Ankara’da yayımladı.

Bir süre sonra ise nedense müftülük görevinden istifa ederek Norşin’e dönüp ders vermeye devam etti. 1960 yılında, Muş’un bulanık ilçesinin Neynik köyüne taşınıp burada fahri imamlık yaptı. 1961 yılında Adalet Partisinden Muş milletvekili adayı olsa da, seçimdeki Millî bakiye sistemi yüzünden seçimi kazanamadı. 1962 yılında ise yine Bulanık ilçesinin Liz nahiyesine (şimdi Erentepe beldesi) taşınarak burada da fahri imamlığa devam etti. 1963 yılında ise, İstanbul’a geldi. İstanbul ile memleketi arasında sık sık gidip geldiği bu döneminde, İstanbul’da çıkan haftalık Yeni İstiklâl gazetesinde yazılar yazmaya başladı. 1964 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kur’an-ı Kerim Meâl ve Tefsiri hazırlamakla görevlendirildiyse de bu proje sonradan yarım kaldı. 1966 yılı sonunda ailesini alarak İstanbul’a taşındı. Merhum Gönenli Mehmed Efendi’nin (Ö.1990) kursları ve İsmail Ağa Kur’an Kursu’nda talebelere Arapça İslâmî ilimler okuttu. Bu tarihlerde, Sultan Ahmed Camii eski imamlarından, Şeyh Muhammed Şefik Arvasi’den (Ö. 1970) teberrüken ilim icâzeti aldı. 1968 yılında ise, Diyanet İşleri Başkanlığınca İstanbul Merkez vaizliğine atandı. Bu arada, İstanbul müftülüğü ile Yüksek İslâm Enstitüsünde Tefsir dersleri vermeye başladı, günlük Bugün gazetesinde yazı yazmayı da sürdürdü. 1972 yılında, evde Risale-i Nur Külliyatı bulundurmaktan hakkında soruşturma açılarak mahkemeye sevk edildi. 1975 yılında ise, o sırada İstanbul müftüsü olan Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı ile çatışmasından dolayı İstanbul merkez vâizliğinden istifa etmek zorunda kalarak yeniden tedrisata döndü. Ders vermeyi, 1996 yılında gözlerinde baş gösteren damar hastalığının artıp, tedrise engel olmasına kadar sürdürdü. Bu dönemde, talebelerine çeşitli usûl, fıkıh, tefsir, kelam, siyer ve mantık kitaplarıyla Sarf ve Nahiv kitapları okuttu. Bunların yanı sıra, okuttuğu eserler arasında Mevlâna Celâleddîn-i Rumi’nin Mesnevi’si, Sa’di’nin Gülistan’ı, Molla Cami’nin Di-vân’ı ve Baharistan’ı, İbn Farız Divânı, Hafız Divânı, Mevlâna Halid-i Bağdadî’nin Divânı, Birgivî’nin Tarikat-ı Muhammediye’si gibi önemli eserleri de vardır. Ayrıca, Bediüzzaman’ın İşaratu’l-İ’caz Fi Mezani’l-İcâz adlı tefsiri, Mesnevi-i Nuriye ve mantık üzerine yazdığı Kızıl İcâz adlı eserlerini de okutmuştur. Sadreddin Yüksel Hocaefendi, yedi çocuk babası olup, Türkçe ve Kürtçenin yanı sıra Arapça ve Farsça bilmektedir.

Makalelerinin yayımlandığı gazeteler: Yeni İstiklâl (1961-66), Bugün (1966-1971), Babıalide Sabah, Ufuk, Büyük Gazete (haftalık, 1976-1980), Yeni Asya, Millî Gazete. Aylık Dergiler: Hilâl (Salih Özcan’ın), İmza (1989-1994), Girişim vs.

İstanbul’un Fatih semtinde ikamet etti. Oğullarından Metin Yüksel, Akıncı gençlerin liderlerindendi, 12 Eylül öncesi teröristlerce öldürüldü. Öbür oğlu yazar Edip Yüksel, Amerika’ya yerleşti. Diğer oğlu Müfid Yüksel de ilmî ve edebî çalışmalarıyla tanınmıştır. Bacanağı Muhyettin Mutlu, 1980 öncesi MSP’den, onun oğlu Haluk Mutlu Fazilet Partisinden milletvekili seçilmişti.

ESERLERİ:

TÜRKÇE: Dinî Ve İlmî İncelemeler (1968), Asrî Kâmus, Arapça-Türkçe Lügat (1973), İctihad-Taklid Ve Telfik Risalesi (Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve Hayreddin Karaman’a Reddiye, 1975), Prof. Muhammed Hamidullah’ın İslâm Peygamberi ve Muhammed Resulullah Adlı Eserlerine Reddiye (1975), Mevlâna Halid-i Bağdâdî’nin Divanı ve Şerhi (1977), İslâmî Araştırmalar (1982), İslâmî Açıdan Lâiklik (1983), Makaleler-I (1985), Makaleler-II 1987), Günümüz Meselelerine Kur’an’dan Cevaplar, Makaleler-III (1988), Makaleler-IV (1990), Makaleler-V (1993).

ARAPÇA: Şerhu’l-Elğâz (Bahauddîn Amilî’nin Keşkul adlı kitabındaki Leğazlar üzerine Şerh, 1983), Risâletun Fi Şe’ni’l-Cum’ati (Cum’a Namazı Üzerine, 1983), Haşiyetu ‘Ala Şarhi’s-Sudûr Fi Şerhi Hâli’l-Mevta Fi’l-Kubûr (İmam Celaluddîn ‘Abdurrahman Es-Suyûtî’nin [Ö. 911/ 1505] Kabir Alemi ile alakalı kitabına Haşiye, 1985), Haşiye ‘Ala Tefsiri İşârâti’l-İ’caz Fi Mezani’l-İcâz (Bediüzzaman’ın İşaratu’l-İ’caz adlı Tefsirine Haşiye), 1988), Şerhu İsa Ğoci (Molla Halil El-Es’ardî’nin [Vefatı:1257/1841] İsa Goci adlı Mantık kitabına Şerh, 1988), Haşiyetu ‘Ala Divâni İbn Fârid (İbn Farız Divanı’na Haşiye, yayımlanmadı), Ta’likât ‘Ala Haşiyeti Kızıl İcâz Fi ‘İlmi’l-Mantik (Bediüzzaman’ın Ahdarî’ye ait Süllem adlı manzum mantık kitabı üzerine Kızıl İcâz adıyla yazıp yayımladığı haşiyesi üzerine geniş bir Ta’likat; yayımlanmadı).

Sadreddin Hoca, Ehl-i Sünnet akidesine bağlı bir âlimdir. Fetvalarını, görüşlerini dört mezhebin fıkhına dayandırırdı. Türkiye”de İslâm Dini”ni tahrif etmeye çalışanlara karşı birçok reddiye kaleme aldı. İlmî makaleler yazdı. Birçok vaaz verdi. O”nun derdi, makam, mevki değil, davasıydı!

Molla Sadreddin”in yetiştiği medreselerin, aynı zamanda birer Nakşibendî tekkesinin muhteviyatı içinde olması ve O”na ders veren üstatlarının da ehl–i tarik olması, Yüksel üzerinde tasavvufa karşı derin olumlu bir tesir bırakmıştır.

Sadreddin Hocanın hayatı, büyük sıkıntılar içinde geçmiştir. Bu sıkıntıların içerisinde O, ilmî dersler vermeyi asla ihmal etmedi. Sadreddin Hoca, laik demokratik bir sistemle bağdaşık bir âlim değildi ve asla bağdaşmadı. Tam aksine, sisteme muhalif bir âlimdi. Sadreddin Hoca, İslâmî bir hayat yönetim biçimini savunuyordu. O, günümüz sorunların demokrasi ile değil, İslâm ile çözüleceğine inanıyordu. Bugün O”nu anlatanlar, maalesef O”nun siyasî görüşünü es geçmektedirler. Oysa O”nu en çok farklı kılan şey, gayr-i İslâmî sisteme karşı dik duruşuydu. O, Kur”ân ve Sünnet ölçüsünden asla taviz vermeyen bir âlimdi! Bedeli ne olursa olsun, Kur”ân ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.) getirdiği sahih İslâm”ın takipçisiydi!

Gerçek İslâm âlimlerinin azaldığı bir toplumda, yozlaşma, ahlâksızlık, haddi aşma bir o kadar hızlanır. Âlimler, ümmetin sönmeyen yıldızlarıdır. Onlar, Rahmet-i Rahmana kavuşsalar da bıraktıkları eserler, ilimler, talebeler onların hizmetlerini, izlerini sürdürmeye kâfidir. İşte Sadreddin Hoca da, 25. 12. 2004 tarihinden sonra, geride böyle güzel çalışmalar bıraktı.

Sadreddin Hocanın, Arapça telif ettiği

Soosyolog Mufid Yüksel Babası Sadrettin Hoca ile Üstad Bediüzzaman arasında geçen diyalogları anlattı

Babam 1944-45 yıllarında Risale-i Nur’larla tanışıyor. Zülfikar mecmuasını görüyor, satın alıyor ve okumaya başlıyor. Ondan sonra da Bediüzzaman’la mektuplaşmaya başlıyor. 1951 ve 52’de iki defa Üstad ile Emirdağ’da yüzyüze görüşüyor. 1958 tarihinde de Bediüzzaman’ın talimatıyla İşarat’ül İcaz’ı Ankara’da bastırıyor. Hatta Üstad babama “Norşin’de Risale-i Nur aşıkı biri varmış o da sizmişsiniz” diye söylüyor. Zaten Üstadla görüşmeden önce babam Risale-i Nurları okumaya başlamış. Sosyal medyada dolaşan “Bediüzzaman’ı ilzam edecek, susturacak” şeklinde bir olay olmadı, yok öyle bir şey.”

Sosyal medyada dolaşan uyduruk iddianın kısa özeti

“Büyük bir ilim deryası olan Molla Sadreddin efendi, İlmini herkese kabul ettirmiştir. Tüm ülemayı ilzam edince içinden şöyle düşünür; benim ilim noktasında tek rakibim artık Bediüzzaman kaldı onuda ilmi cihette ilzam edip yenebilirsem artık rakibim yoktur…

Niyeti Bediüzzaman hazretlerini de ilmi münazarada yenmek ve ilmini dünyaya ispatlamaktı. Bu düşünceyle Bediüzzaman hazretlerine gitmeden önce altı ay çalışır en zor ilmi sorulardan 600 tane hazırlar. 300 tanesini ezberler, 300 tanesini de yazar. 300 tane cevaplanması okadar zor olan soruları da ezberlemek, çok keskin bir zekaya sahip olduğunu da göstermektedir. Molla Sadreddin efendi tüm çalışmalarını bitirdikten sonra, Barla’ya gider…

Bediüzzaman hazretlerinin kaldığı eve gelir, geldiği sırada Üstad abdest almaktadır. Üstad oturmuş vaziyette, abdest almış gömleğinin kollarını kapatırken, Molla Sadreddin efendi; Esselamu Aleykum der. Bediüzzaman Aleykumusselam ve Rahmetullah feki (Fakih ilim talebesi demek) hoş geldin der. Molla Sadreddin efendi rengi kıpkırmızı olur rahatsız olur bu “Feki” sözünden. Koskoca herkesi ilimde ilzam etmiş büyük bir Seyda olan Molla Sadreddin efendiye şimdiye kadar kimse böyle hitap etmemiştir, ona bir talebe yakıştırması yapınca Bediüzzaman hazretleri, bu söz çok zoruna gider. Neyse Üstad otur der morali bozuk bir şekilde bir köşeye oturur…

Üstad ona der ki; 600 soru hazırlayarak bana geldin değil mi? Deyince ikinci bir şoku yaşar Molla Sadreddin efendi. Üstad 600 soru hazırladığımı nasıl bildi diye düşünürken, Üstad; hazırladığın 600 soruyu senmi soracaksın yoksa ben senin yerine hem sorayım hem cevaplayayım mı? deyince hayretler içinde kalan Sadreddin efendi; Seyda ozaman sorularımı siz sorun, siz cevaplayın efendim der.

Üstad Bediüzzaman hazretleri birinci sorun şu, cevabı da bu diyerek molla Sadreddinin yazdığı ve cebinde bulunan daha açıp Bediüzzaman hazretlerine okuyupta sormadığı soruları Bediüzzaman tek tek cevaplamaya başlar. Birkez daha hayretler içindedir Molla Sadreddin. Bediüzzaman Dokuzuncu soruyu da hem sorup hem cevaplayınca, Molla Sadreddin; “Seyda tamam teslim”der. Ve ilave ederek; Seyda anladımki hepsini sorup hepsini de aynı zamanda cevaplayacağınıza inandım der ve Üstadın eline sarılır…

Bediüzzaman hazretleri Molla Sadreddinin efendinin başına elini koyar ve başını okşayarak der ki; “Feki feki! Risalei Nur’u oku ve okut.”

Molla Sadreddin efendi sonradan naklettiği bu hatırasında, Bediüzzaman hazretlerine ilk Selam verdiğimde bana Feki demesi çok zoruma gitmişti ama sonra sorularımın cevabını alınca ve başıma elini bıraktığındaki ikinci kez Feki demesi çok hoşuma gitmişti…

Evet Bediüzzaman nasıl bir şekilde tedavi etmişti molla Sadreddin efendiyi. Türkiyede İlmi ve bilgisi ile meşhur olan Sadreddin efendi ilmi bir enaniyet ile gelmişti ama karşısındaki Bediüzzaman ona bir talebe feki diyordu. İşte bu şekilde onun ilmi enaniyetini gidermiş tedavi etmişti…

Büyük Alim Molla Sadreddin efendi, bu görüşmeden sonra Risalei Nur hem okur hemde talebelerine okutur…”

Molla Sadrettin Yüksel
+ - 0

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin