1. Haberler
  2. Genel
  3. SYKES PICOT ANTLAŞMASI VE KÜRDİSTAN’IN PARÇALANMA SÜRECİ

SYKES PICOT ANTLAŞMASI VE KÜRDİSTAN’IN PARÇALANMA SÜRECİ

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


Birleşik Krallık, 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunan bir politika izlemekteydi. Hem Rusya’nın güçlenmesini istemiyordu hem de Hindistan’a giden yolu güvence altında tutmak amacındaydı.
Ancak 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin kendi bağımsızlığını koruyamayacağını düşünerek Osmanlı Devleti’ni parçalamaya dönük bir politika izlemeye başladı.
Trablusgarp ve Balkan harbi yenilgilerinden sonra da Osmanlı Devleti’nin varlığını sürdüremeyeceği kanaatine vararak Osmanlı topraklarını paylaşmaya karar verdi.
İngiltere, Osmanlı’nın diyalog çabalarını görmezden gelerek onu adeta Almanya ile ittifaka mecbur bıraktı.
Birinci Cihan Harbi sürerken itilaf devletleri, imparatorluğun topraklarını paylaşmaya dönük olarak gizli anlaşmalar yaptılar.
Bunlardan biri de İngiltere ve Fransa arasında 9-16 Mayıs 1916 tarihlerinde varılan mutabakat çerçevesinde, Çarlık Rusya’sının bilgisi dahilinde yapılan Sykes-Picot Antlaşmasıdır.
İngiltere tarafından Sir Mark Sykes ve Fransa tarafından General François George Picot’un imza koymaları sebebiyle iki imzacının soyadlarına atıfla anılan bu anlaşmaya Sykes-Picot Antlaşması adı verildi.
Bu anlaşmaya göre, Suriye’nin Akka’dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi (Beyrut dahil), Adana ve Mersin bölgeleri Fransa’nın olacaktı. Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi de İngiltere’ye bırakıldı. Geri kalan topraklarda da bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu kurulacaktı. İskenderun serbest liman, Filistin de milletler arası bölge oluyordu.
Musul yöresi bu anlaşmada Fransa’ya bırakılmıştı. 1920 Nisanındaki San Remo Konferansında Fransa, kendisini Orta Doğu’da desteklemesi şartıyla bu bölgeyi İngiltere’ye bıraktı.
Sykes-Picot Antlaşması, 1917 Ekim’inde gerçekleşen Bolşevik ihtilalinden sonra kurulan Sovyetler Birliği’nin, Çarlık Rusya’sının gizli faaliyetlerini deşifre etmesiyle ortaya çıktı.


Günümüzde çatışmalı bölge haline getirilmiş Orta Doğu’nun sınırlarını belirleyen Sykes-Picot Antlaşması, sadece Osmanlı Devleti’ni parçalamakla yetinmemiş, etnik ve dinsel aidiyetleri, mezhepleri, hatta aileleri parçalamıştır.


Bu antlaşma, bugünkü Orta Doğu coğrafyasının sınırlarını tam olarak öngörmese de bölgenin şekillenmesinde, dizayn edilmesinde başat rol oynamıştır. Üzerinden 106 yıl geçmiş olmasına karşın tartışılmaya ve gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.
Orta Doğu sınırları yapay bir şekilde çizildiği için hep tartışıla gelmiştir. Günümüzde aynı güçler tarafından (ilave olarak ABD ve İsrail bulunuyor) bu bölge yeniden şekilleniyor.
Anlaşmanın mimarlarından İngiliz diplomat Mark Sykes, daha önceden 1899’da Anadolu’yu seyyah olarak gezer. Gözlemlerini 1900 yılında yayınlar. Şam, Bağdat, Halep, Bitlis ve Van merkezli seyahatlerinde gördüklerini, sosyolojik ve kültürel öğeleri, selamlaşma şekilleri ve yemek çeşitleri ile giysilerine kadar pek çok ayrıntıyı aktarır.
İkinci seyahatini 1906-1913 yılları arasında gerçekleştirir. Bu seyahat, ilk seyahate kıyasla daha politik ve resmi niteliklidir. Bu seyahat ile ilgili yazdığı eserlerde halifelik ve Anadolu’daki etnik ve dinsel çeşitliliğe yer verir.
Mark Sykes 1908 yılında bir makale olarak yayımladığı “Osmanlı İmparatorluğundaki Kürt Aşiretleri” isimli çalışmasında Kürtlere ait bir haritaya yer verir. Sykes’ın haritasında Kürtler; Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu civarında, İran coğrafyasına yakın bir alanda ve iç Anadolu çevresinde yaşamaktadır. Bu haritayı çıkarmak için pek çok kişiyle temas kuran Sykes, Kürtlerin kol gücü gerektiren işlerde çok başarılı bir millet olduğunu, başka işlerde başarısız olduklarını iddia eder. Bunun daha ötesinde Kürtlere ağır hakaretlerde bulunur ve medeniyetten uzak olmakla suçlar.
Kürtler için medeniyetten uzak ithamında bulunan bir kişinin Kürtlerle işbirliği yapması düşünülebilir mi? Kahve köşelerinde yapılan dedikoduları tarih sananların iddia ettikleri gibi, İngilizlerin Kürtlerle iş birliği iddialarının ne denli gerçek dışı olduğunun da göstergesidir bu suçlama.


Esas itibariyle Kürtlerin yaşadığı coğrafya olan Kürdistan, resmi ve fiili olarak 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla bölündü. O tarihten sonra Kürdistan Fars ve Osmanlı imparatorluğunun egemenliği altına girmiş oldu.
Sykes-Picot Antlaşması yapıldığında, Kürtler Osmanlı Devleti’nde yarı otonom bir şekilde (mirlikler) yaşıyorlardı. Araplar da aynı şekilde Osmanlı’nın egemenliği altında yaşıyorlardı. Bu anlaşmada bu iki kadim halkın iradesi yok sayıldı. Bunlarla birlikte Asuriler, Nesturiler ve Dürziler gibi azınlıklar da görmezden gelindi.
1916’da imzalanan Sykes Picot anlaşmasıyla Kürdistan 4’e bölünmüş odu. Bu bölünmüş yapı, Lozan’da tescillendi ve Kürtleri farklı devletler içinde yaşamaya mahkûm etti.
Kürtler hiçbir zaman bunu kabullenmedi. Kürtlerin yok sayılmasının veya kaale alınmamasının bir nedeni de Kürtler arasında birliğin olmamasıdır. Kürtler günümüzde de bunun sancısını yaşıyor. Ayrıca o gün için Kürtlerin bir siyasi temsilcisi de yoktu.
Bu minvalde yaşadıkları coğrafyalarda hep başkaldırdılar. Yüz yıllık mücadele neticesinde ve büyük bedeller ödeyerek Barzaniler Irak’ta federatif bir yapı kurmayı başardılar. 2017 referandumu ile de bağımsızlık hakkını elde ettiler.
Mesut Barzani’nin BBC’ye verdiği röportajda Sykes-Picot başarısız oldu ve bitti şeklinde açıklaması önemlidir.
Suriye’de Fransız manda yönetimi Kürtleri stratejik bir unsur olarak görse de siyasal taleplerini karşılamaktan özenle kaçındı. Yerel yönetimlerde yer almalarına izin verdi, güvenlik yapılanmasında önemli görevler verdi ve Kürt dili ve kültürünün yaşamasına mâni olmadı. Bununla birlikte, Dürzi ve Alevilere tanıdığı özerk yönetim hakkını Kürtlere vermedi.
Suriye bağımsızlığını kazandıktan sonra Kürtler 1957’de Suriye Kürt Demokratik Partisi’ni kurdu. Başkanlığına Elazığlı Nurettin Zaza seçildi. Partinin amacı, Kürt kimliğini korumak ve Suriye’de ulusal haklarını geliştirmekti. Şam’da mülteci olarak bulunan Celal Talabani de kuruluş sürecine destek verdi.
1960 yılında parti içinde ilk görüş ayrılığı ortaya çıktı. Nurettin Zaza’nın başını çektiği grup kültürel bir dernek gibi konumlanmak isterken Osman Sabri liderliğindeki grup ise Kürdistan meselesine odaklanmak ve Suriye topraklarındaki üç bölgeyi (Cezire, Afrin ve Kobani) Kürdistan’ın bir parçası olarak değerlendirmek istiyordu.
Suriye devleti, Arap milliyetçiliğini temel politika olarak benimsedi. İlk cumhurbaşkanı Husni Zaim, Kürt kökenli olmasına rağmen Kürtlerin kültürel haklarını kısıtlayan politikaları destekledi. Baas Partisi’nin yükselişiyle birlikte, Kürt kimliğinin inkârı resmi devlet politikası haline geldi. Kürt memurlar görevden alınıp yerlerine Araplar atandı.
Hasız Esad’ın iktidara gelişiyle birlikte Kürt hareketi yen bir aşamaya geçti. 1962’de yaklaşık 120 bin Kürt vatandaşlıktan çıkartılıp arazileri Araplara devredildi.
Esad dönemindeki en dikkat çekici gelişme, PKK’nın Suriye’ye yerleşmesi oldu.1980’lerde 1990’ların sonuna kadar PKK’ya ev sahipliği yapan Suriye rejimi, örgütü Türkiye’ye karşı koz olarak kullandı.
Arap baharı kapsamında Suriye’de iç savaş başlayınca Esad rejimi, Kürtleri yanına çekmek için yaklaşık 100 bin Kürde vatandaşlık hakkı verdi. PYD’nin Kürtlerin yaşadığı bölgeleri kontrolü ele almasına göz yumdu ve rejim güçleri bu bölgeden çekildi. Ancak özerk yönetim taleplerine karşı çıktı ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptı.
Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), 26 Ekim 2011’de Kamışlı’da kuruldu. ENKS, Mayıs 2012’de 16 partiyi kapsayacak şekilde genişledi.
PYD ve ENKS, 12 Temmuz’da bir iş birliği anlaşması imzalayarak Kürt Yüksek Komitesini kurdu. Bu komite, Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde yönetim organı haline geldi. Kürt Yüksek Komitesi idaresi altında, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ askeri kanat olarak oluşturuldu.
PYD ve ENKS sıklıkla Ankara’ya gelip gitti. Dönemin PYD başkanı Salim Müslim kırmızı halıyla karşılandı. Ankara, Suriye Kürtlerinin Esad’a karşı ÖSO ile beraber savaşmasını istedi. PYD bunu kabul etmeyince ilişkiler kesildi ve terör örgütü olarak ilan edildi.
2104’te IŞİD’le mücadelesi PYD’yi uluslararası arenada öne çıkardı.
Mart 2016’da “ Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu” ilan edildi. 2018’de isim değişikliği yapılarak “Kuzey ve Doğu Suriye ÖzerK Yönetimi” adını aldı.
Şimdi ise PYD’yi zor bir sınav bekliyor. HTŞ’nin başat rol aldığı yeni Suriye Yönetimiyle görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği açıklansa da bölgenin geleceği, bölgesel güç dengeleri ve uluslararası aktörlerin ( Özellikle ABD ve İsrail) alacağı tavra bağlıdır.
Sonuç olarak Sykes-Picot Antlaşmasının çöktüğü söylenebilir.
Yararlandığım kaynaklar:
1- Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyılın Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş bankası Kültür Yayınları
2- Sykes-Picot Gizli Antlaşması 100. Yılında Ortadoğu ve Türkiye Uluslararası Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi
3- Hazal Duran, Sykes-Picot’un Arka Planı, Star Açık Görüş, 12 Haziran 2016

SYKES PICOT ANTLAŞMASI VE KÜRDİSTAN’IN PARÇALANMA SÜRECİ
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin