1. Haberler
  2. Genel
  3. SURİYE BÖLÜNMENİN EŞİĞİNDE

SURİYE BÖLÜNMENİN EŞİĞİNDE

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


13 yıldır iç savaşta Rusya ve İran’ın desteğiyle tutunan Esad rejimi, HTŞ liderliğindeki muhalif grupların oluşturduğu ‘Fethu’l-Mubin Operasyon Odası’ ile Şam’a 310 km uzaklıktaki Halep’i sekiz yıl aradan sonra herhangi bir direnişle karşılaşmadan kontrol altına almasıyla Orta Doğu’da kartlar yeniden dağıtılmış oldu.
Heyet Tahrir Eş-Şam (HTŞ) Suriye’de rejim karşıtı grupların en güçlüsü olarak ön plana çıkıyor. Başta Türkiye olmak üzere ABD ve BM, HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlıyor.
HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed el-Culani El-Kaide ve El-Nusra’da çalışmış, yöneticilik yapmış 48 yaşında biri. Ailesi Golan Tepeleri kökenli.
Selefî bir yapı olan HTŞ’nin Ürdün ve Mısır’ın yanı sıra bazı Körfez ülkelerinde önemli karşılığı olduğu biliniyor. Türkiye’yi İslami bulmayıp ‘Dar’ul Harp’ olarak görüyor. İşbirliğini de maslahat olarak savunuyor.
Operasyona HTŞ’nin başını çektiği Ceyş el Izze, Ceyş el Nasırin’in yanı sıra Nureddin Zengi hareketi, Ulusal Kuruluş Cephesi ile Türkiye’nin desteklediği SMO çatısı altındaki gruplar katılıyor. Operasyona yaklaşık 40 bin muhalif katılıyor. HTŞ’nin nizami üniformalarına, modern teçhizat ve silahlar ile son model araçlara bakıldığında son on yılda kimi yerlerden ciddi destek aldıkları görülüyor. Adeta bugün için hazırlanmışlar. Taktikleri Ukrayna ordusu ile aynı.
Dikkat çeken önemli bir nokta, İsrail’in Lübnan’da 26 Kasım’da ateşkes ilan etmesinden bir gün sonra HTŞ ve SMO 27 Kasım’da Halep’e saldırı başlatmış olmasıdır. Hatırlamakta yarar var; İsrail’in İran’a füze saldırısı düzenlediği gün, bu muhalif gruplar kutlama yapmış, halka tatlı dağıtmıştı.
SMO’nun Türkiye’den habersiz hareket etmesi düşünülemez.
Türkiye kimi yerlerde ABD, bazı yerlerde de Rusya ile birlikte hareket ediyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma söylemiyle odaklandığı tek nokta Kürtlerin kazanımlarının, bir statü elde etmelerinin önüne geçmek, -ki, bugüne kadar başarılı olamadı.
Türkiye, uzunca bir süre Esad’sız Suriye’yi kırmızı çizgi ilan etti ve karşılığında milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmak zorunda kaldı.
Muhalif grupların Halep’e girmesi Astana sürecinin de iflasının ilanıdır. Nitekim Rusya İdlib’i bombalamaya başladı.
Öyle görülüyor ki, ABD ve İsrail, terör örgütü olarak gördükleri HTŞ eliyle Orta Doğu’yu yeniden dizayn ediyor. 2010’da devreye sokulan, Büyük Orta Doğu Projesi’nin (BOB) devamı olarak yorumlanabilir.
Bölgede yeni savaşların, haritaların ve dengelerin değişmesine yol açacak gelişmeler sürpriz olmayacak.
Gazze ve Lübnan denklem dışı bırakıldı. Hamas ve Hizbullah’ın direnci kırıldı. İran’ın hareket alanı sınırlandırıldı. Rusya Ukrayna cephesiyle meşgul ve kolu kanadı kırık.
Ankara ÖSO-SMO üzerinden alan tutmaya çalışıyor. Ancak risklerin farkında, o yüzden Tahran ve Moskova ile istişare sürecini dengeli bir şekilde götürüyor.
Bir yandan Kürt güçleri ile çatışan SMO’yu desteklerken, diğer yandan da Şam’a “Bizimle anlaşmaktan başka yol yok” mesajı veriyor. Ankara oluşan krizi fırsata çevirmenin arayışında.
SMO’nun Tel Rıfat ve Menbiç hattındaki saldırıları Türkiye’nin bölgesel hedefleriyle örtüşmektedir. ABD daha önce olduğu gibi Fırat’ın batısıyla ilgilenmeyecek ve ses çıkarmayacaktır.
Türkiye “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı” açıklamaları yaparken elinde bulundurduğu bölgelerden çekilmeye yanaşmıyor. Esad ise Türkiye Suriye’den askerlerini çekmeden Erdoğan’la görüşmeye yeşil ışık yakmıyor. Erdoğan, Putin’den müdahale etmesini rica etti. Yine olmadı. Hangi ülke topraklarında asker bulunduran başka bir ülkeyle görüşür ki…
Türkiye’nin destekleyip finanse ettiği SMO ile HTŞ’nin birlikte hareket ettikleri görülüyor. Ancak HTŞ, YPG ile savaşmaktan kaçınıyor. HTŞ’nin YPG ile güçlerini Fırat’ın doğusuna geçirmesi hususunda anlaştığı söyleniyor.
Gazete Duvar’dan Fehim Taştekin’in yazdığına göre: “HTŞ yağma olaylarına karıştıkları gerekçesiyle bazı SMO komutanları derdest etti. Sultan Murat Tugayları Komutanını ise Halep’e sokmadı. SMO grupları yağma, ganimet, hırsızlık ve sınır tanımazlık konusunda bir numara.” Bütün bunlar, daha önce Afrin’de de yaşandı.
YPG Tel Rıfat’tan çekildi. Bu gelişme Kürtler için bir kayıp olsa da bunu fırsata çevirmeye çalışacaklar. Esasen YPG, Tel Rıfat’ı Suriye Ordusu ile birlikte yönetiyordu. YPG’nin ABD ile ortak hareket ettiği anlaşılıyor.
Halep’in kuzeyindeki Kürt mahalleleri Eşrefiye ve Şeyh Maksud’da girilmediği gelen haberler arasında. Bir pazarlık süreci yaşanıyor. HTŞ pragmatik bir yaklaşımla Halep’te Kürtlerle savaşıp ABD’nin tepkisini çekmek istemiyor.
Hama ve Humus’u alan muhalifler Şam yolunda ilerlemeye devam ediyorlar. Rusya veya İran tarafından ciddi bir takviye güç gelmezse Şam’ın ele geçirilmesi an meselesidir.
HTŞ’nin oldukça donanımlı olduğu görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Ukrayna istihbaratı ve subaylarının HTŞ ile görüşüp eğittikleri iddiaları gündeme gelmişti.
HTŞ’nin Halep’i ele geçirmesi İslamcıların aklını başından almış gibi. Adeta Halep’i HTŞ değil de kendileri fethetmiş gibi. Hatta hızlarını alamayıp plakasını bile paylaşanlar oldu. Dahası kimi TV yorumcuları “Mekke Medine bende olsa kötü mü olur? Kudüs ben de olsa kötü mü olur? Bir başkası Musul ve Kerkük’ü sayıyor. Dünyada herhangi bir TV yorumcusu Türkiye’nin bir vilayeti için dese ki, bizim olsa ne olur? Ne düşünürüz?
İletişim Başkanlığı uyarı niteliğinde bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Resmi açıklamaların dikkate alınmasını ve toplumu yanıltıcı bilgilerden kaçınılmasını istedi.
İktidar özellikle SMO ile HTŞ’yi ayırmaktadır.
Suriye fiili olarak üçe bölünmüş durumda.
Kuzeydoğu Suriye, Heseke, Rakka, Cizire gibi yerleşim birimleri Kürt ve Araplardan oluşan SDG’nin kontrolünde. İdlip, HTŞ’nin ve kısmen de IŞİD gibi radikal güçlerin kontrolünde. Türkiye sınırı Türkiye’nin kontrolünde. Şam, Lazkiye ve diğer bölgeler ise rejim güçlerinin kontrolünde. Bu bölgeler, Rus nüfuzunda. SDG’nin kontrol ettiği bölgelerde de ABD nüfuzu var.
Bugünkü koşullarda Esad devrilirse –ki öyle bir ihtimal var, Rusya ve İran’ın onu eskisi gibi koruyacak güçleri kalmadı- İsrail’e karşı direnişin en önemli ayaklarından birisi olan Hizbullah’ın ikmal hattı da kesilmiş olacak.
Rusya’nın Ukrayna’da sıkışıp kaldığı, İran’ın ise İsrail nedeniyle hareket kabiliyetinin sınırlı olabileceği düşünülüyor. Esad’ın ülkesinde bir hakimiyeti olmadığı, Rusya’nın hava desteği ile İran ve Hizbullah’ın arazi desteği olmadan iktidarını sürdüremeyeceği biliniyordu.
Bugün Esad’a karşı savaşan gruplar yarın birbirleriyle savaşabilirler. Yüzlerindeki maske farklı olsalar da bölgesel ve küresel güçlerin paralı taşeronlarıdırlar. Ele geçirdikleri bölgelerin hiçbir zaman sahibi olamayacaklardır.
Orta Doğu’da siyasi, etnik ve mezhepsel haritalar dış aktörler tarafından, kendi çıkarları doğrultusunda yapay bir şekilde çizilir.
Orta Doğu’nun yeni dizaynı İsrail’in güvenliği esas alınarak yapılacak ve yeni denklemde İran’a yer yok.
Yeni Orta Doğu’da Kürtler daha güçlü bir şekilde yer alacaklarını düşünüyorum.
Son olarak 7 Ekim’den sonra Orta Doğu’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözü bu gelişmelerle teyit edilmiş oldu. “Burası Orta Doğu, burada anlık fotoğrafların fazla bir değeri yok.”

SURİYE BÖLÜNMENİN EŞİĞİNDE
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin