1. Haberler
  2. Genel
  3. SURİYE SÜRECİ VE KÜRTLER

SURİYE SÜRECİ VE KÜRTLER

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

28 Kasım 2024 Suriye için yeni bir süreç, ilk adımlar HTŞ (Heyeti Temsili Şam) atılması ile başldı. İlk hedef Beşer rejiminin kontrolünde bulunan Halep şehri oldu. Oyun kurucuların dışında kimsenin öngörmediği bir hızla tarihler 10 Aralık 2024’ü gösterdiğinde HTŞ Şam’ı ele geçirmiş ve 61 yıllık Baas rejimi 53 yıllık Esed istibdat rejimi Beşer Eset ailesinin Suriyeyi terk ederek Ruya’ya sığındığı haberleri ile son buldu.
Olayın 12 gün gibi kısa bir sürede gerçekleşmesi, Başını ABD, İsrail, Rusya İran ve Türkiye’nin çektiği küresel güçlerin uzlaşması ile detaylı bir şekilde planladığını ve planlanan adımların etkin, verimli ve kusursuza yakın bir şekilde uygulandığını gösteriyor. Sürecin ilk evresinin oluşturan rejimin son bulması ve Ahmet eş-Şara Colani liderliğinde HTŞ kontolünde ilk geçici başbakanın ilan edilmesi, hapishanelerin boşaltılması, genel af ilan edilmesi gibi adımlarla tamamlandığı söylenebilir.
Beklendiği gibi Türkiye ağırlıklı rejim muhalifi Suriyeli göçmenler yurtlarına dönmeye başladı. İlk etapta bulunduğu yerlerde tutunamayan, ağır koşullarda çalışmak zorunda kalan, belli bir düzen kuramayan gruplardan oluşan geri dönüşler zaman içerisinde diğer kesimleri de içine alacak şekilde devam edeceği öngörülebilir.
Suriye halkına her türlü baskı ve zulmü reva gören, binlerce insanın kanına giren azınlık Nusayrilerin elinde bulunan baas rejiminin yıkılması Suriye halklarının özgürleşmesi ve temel kak ve özgürlüklerine kavuşması desteklenmesi ve dayanışma içerisinde bulunulması gereken önemli bir sorumluluk alanıdır.
İdeolojik olarak Baas rejimi, içte sosyalizmi dışta ise Arap milliyetçiliğini savunmaya dayalı bir paradigmaya dayanır. Ancak pratikte Baas iktidarları kendi halklarına baskı ve zulume dayalı otoriter bir yönetim anlayışı ve kitlesel bir yoksulluk üretmekten öte bir siyasal uygulama ortaya çıkaramadığını belirtmek gerekir. Baas’ın son kalesi Suriye rejiminin yıkılması ile insanlık onuru adına utanılacak bu tür deneyimlerde tarihteki yerini almış oldu. Baas yönetrimlerinin soğuk savaş dönemi başını SSCB ve Çin’in çektiği Varşova paktı merkezli doğu blokunun Ortadoğu uzantıları olarak bugüne kadar varlığını sürdürebildiğini söylemek mümkün. Nitekim 2011 Suriye iç savaşında baas rejimi Rusya-Çin-İran blokunun desteği ile bu kadar uzan bir süre varlığını koruyabildi.
Son süreçte İran ve Rusya içinde bulunduğu ağır koşullar sonrası ABİ-İsrail merkezli pazarlıklara boyun eğmek zorunda bırakılarak Esed rejimine olan desteklerini çekince rejimin artık ayakta durması mümkün olmadı. Diğer bir husus Beşer Esed de kanlı çatışmalar olmadan muhaliflere ülkeyi bırakmaya belli güvenceler karşılığında ikna edildiğini 12 gün kısa bir sürede neredeyse hiçbir dirençle karşılaşmadan Şam’a kadar HTŞ^nin ilerlemesi üzerinden anlaşılabilir.
Esed ailesinin Suriye’yi terk etmesi sonrası kaygı verici en önemli gelişme kuşkusuz siyonist İsrail’in işgal ettiği Golan tepelerinden Suriye içlerine, Şam’ı kontrol edecek yakınlığa kadar hukuksuz işgallerini genişletmesi oldu. Bu işgallerde Suriye’nin tüm savunma, askeri ve haberleşme sistemine dair üs ve birimleri imha ederek kendisi açısından güvenlik tehdidi oluşturmayan bir Suriye hedefine ulaşması oldu. Bu işgal gelecek açısından Suriye merkezli Ortadoğu coğrafyasının en ölümcül sorunu olağının altını çizerek vurgulamak gerekir. İşgalci İsrail kendisi açısından yeni işgal coğrafyalarını terketmediğini Filistin soykırımı üzerinden tüm dünyayı gösterdi.
Suriye iç savaş sonrası bu yeni sürecin bir çok boyutu olduğunu ve öncelikle Türkiye, İran, Irak, Lübnan ve Filistin olmak üzere tüm Ortadoğu coğrafyasını etkileyeceğini söylemek mümkün. Zaman içerisinde reel politik ve ekopolitik dinamiklerin süreç hangi ülkeleri nasıl etkileyeceğini gözlemlenebilecek. Sürecin Türkiye dış politikası ve Kürtler açısından daha sarsıcı ve derin etkiler üreteceği ifade edilebilir.
Türkiye açısından Suriye iç savaşını sona erdiren bu yeni döneme piskolojik olarak hazır ve hatta rol ve sorumluluklar üstlenerek karşıladığı görülüyor. 10 Kasım 2024 sonrası HTŞ lideri BM, ABD ve Türkiye açısından terör örgütü olarak görülmesi pratikte anlamını kaybetti. CNN int. canlı yayına katılan HTŞ lideri Colani, bir anlamda yeni sürçte akredite edilerek meşru bir aktöre dönüştü.
Suriye Kürtlerinin ABD merkezli muhatabı YPG, sahadaki adıyla Suriye Demokratik Güçleri(SDG), Fırat’ın batısını terk ederek doğusuna çekildi. Bu çekilme durumu da son sürecin planlanan önemli adımlarından bir olarak görmek mümkün. Mevcut durum Kuzey Güney ekseninde Fırat ile sınırları belirlenen iki ayrı bölgeden oluşan Suriye coğrafyasına dönüştüğü söylenebilir.
Son süreçle başlayan yoğun diplomasinin ABD ve Türkiye merkezli yürüdüğü görülüyor. İlk etapta ABD üst düzey askeri yetkilisinin HTŞ, YPG ve Irak ziyaretleri ardından ABD dış işleri bakanı Bilnken’nin Türkiye ile başlayan bölge ziyareti ve Hakan Fidan ile görüşmesi ilk önemli adımlar olarak görülebilir. Türkiye MİT müsteşarı İbrahim Kalı’ın Soriye ziyareti üzerinden HTŞ lideri ile yapılan görüşmeler yeni sürecin ilk göze çarpan önmemli adımları.
Ulusal ve Küresel medyaya muhalif grupların temsilcileri üzerinden yansıyan röportaj ve mesajlar her bir kesimin süreçteki algı ve beklentilerini ifade etmek için önemli veriler olarak değerlendirilebilir.
Başkan Erdoğan ve sonrasında Hakan Fidan’ın son süreç ile ilgili medyaya yaptığı açıklamalar Türkiye dış politikasının kodlarını anlamada önemli veriler sunuyor. Öne çıkan kırmızı çizgiler, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve YPG merkezli terör tehdidi olarak tanımlanabilir.
Suriye’nin toprak bütünlüğü bağlamında HTŞ, Suriye Milli Ordusu meşru güçler olarak görülürkken YPG’nin ise PKK uzantısı olması üzerinden terör unsuru olarak tanımlanması kapsamında siyasal süreçlerin işletilmesini sağalamaya çalışan bir dış politika söylemi olduğu söylenebilir. Ayrıca Astan süreci üzerinden Rusya ve iran’ın beklentilerine karşı reel politik bir duyarlılık korunmaya çalışılıyor. Rusya sahada bulunan Suriye’deki askeri varlığını askeri üstlerine çekmiş olduğunu ve bu aşamada süreci izlemekle yetindiğini söylemek mümkün. İran Suriye Halkına yönelik saygı ve destek içeren mesajları ile yeni dönem Suriye yönetimi ile ilişkilerini sürdürme yçneünde bir duyarlılık sergiliyor. Türkiye’nin bu iki ülkenin Suriye’ye yönelik beklentilerini dikkate aldığı görülüyor.
Türkiye ABD ve israil bloku birliktelik ağırlıklı ile bu sürecteki konumunda İsrail’in Suriye işgali ve YPG’ye yönelik açık destek politikalarının gelecek açısından en zayıf kırılma noktaları olarak görmek mümkün.
Türkiye iç kamuoyuna yönelik milliyetçi ve ulusalcı kimliklerin alternatif söylem ve duruşları Türk dış politikasına etki ettiğini Hakan Fidanın demeçlerinden gözlemlemek mümkün. Kısaca PKK uzantılı YPG ve diğer terör unsurlarını askeri olarak imha etmek ve etkisiz hale getirmek için tarihi bir fırsat ortaya çıkmıştır. Bu geçiş sürecindeki fırsatı değerlendirerek tüm YPG unsurlarını yok etmek şeklide özetlenebilir.
Hakan Fidan canlı olarak katıldığı ve son Suriye sürecini değerlendirdiği televizyon programında bu alternatif iklimin etkisinde yine güvenlikçi poltikalar merkeze alan bir yaklaşımla Suriye Kürtlerine yönelik temel yaklaşımlarını ifade etti. Özetle YPG tüm silahlı unsurları ülkeyi terk etmeli veya silahları bırakarak bulunduğu yerde yaşamayı seçmeli. DSG ile YPG aynı yapılar olduğu ve PKK’nın bir unsuru olarak gördüğünü ifade ederek bu konuda öncelik Türkiye’nin güvenliği kapsamında YPG terör unsurlarını etkisiz kılmak olduğu ifade edildi.
Reel politik açısında DSG YPG eşitlemesinin sorunlu olduğunu görmek gerekiyor. Ayrıca YPG PKK içinden çıkmış bir yapılanma olamasına rağmen süreç içerisinde hem PKK ile ilişkilerinde farklılaşma hem de ABD ve diğer ülkeler tarafından önemli bir siyasi muhatap haline getirildi. Hakan Fidan’nın konu ile ilgili ekopolitik analizi YPG üzerinden Suriye petrollerinin Irak üzerinden kaçak satışlarının örgütün en önemli gelir kaynaklarından birini oluşturduğu önermesinden yola çıkarak YPG^nin bir terör unsuru olarak etkisiz kılınmasını kaçınılmazlığına vurgu yapıyor.
Akaryakıt kaçakçılığının en önemli köprüsü Türkiye olduğu gerçekliği bu dyurumun devlet içi lobilerinin çıkar çatışmalarından biri olarak karşımıza çıkardığını görmek gerekir. Yani bu eko-politik gerçekliğin temelinde Türkiye iç dinamiklerinin büyük bir etkisinin olduğunu belirtmek gerekiyor.
Suriye tarihi gerçekliğinde Kürt nüfus demografinin temel unsurlarından biridir. YPG üzerinden bu gerçeklik yadsınamaz. Suriye yeni sürecinde Kürtlerle ilgili temel hak ve özgürlüklerin tıpkı diğer faklı etnik ve mezhebi gruplarla birlikte güvence altına alan ve koruyan bir politik duyarlılığa odaklanmak gerekir.
Kürt meselesinin kelebek etkisinin Suriye üzerinden oluşması politik sıcaklığını analiz edecek yeni söylem ve düzenlemeler ihtiyaç var. Bu bağlamda Bahçeli’nin 1 Ekim de başlattığı sürecin Suriye yeni dönemi ile organik bir ilişki altyapısına odaklanmak gerekir. Bu odaklanmanın merkezinde Kürt meselesinin yurtlar dört ayrı ülkenin topraklarına bölünmüş müslüman Kürt halkının temel kak ve özgürlüklerini güvence altına alınması Türkiye, İran, Irak ve Yeni Suriye merkezli iç dinamiklerle çözümüne odaklanılması anlamına gelir.

SURİYE SÜRECİ VE KÜRTLER
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin