Hiç bir şekilde işleyişine müdahil olamayacağımız, uzaydaki bu Dünyanın arzumuz dışındaki misafirleriyiz. Önümüzde iki seçenek var. Ya bu alemlerin/dünyanın sahibinin kurallarına göre bir misafirlik sürecini ikame edeceğiz veya seküler dediğimiz tanrıların dayatılan kurallarına göre.
Furkan ötelenerek, oluşturulan beyinsel tasarufların eylemsel tüketimi, insanlığa felaket oluşumlu dönüşümler haline gelmiştir.
Alahın mülkü olan dünyanın parsellenerek ırklararası özelleştirilmesi sonucu, en keşif katliam ve sömürü çarklarının işlemesine sebep olunmuştur. Oysa ki Dünya, bünyesinde barındırdığı tüm nimetleriyle, siyah/beyaz, insan/hayvan demeden, üzerindeki ve gelecekteki tüm misafirlerine bir yaşam sunmak için dizayn edilmiştir. Egemen işgalciler, insanların yeryüzünde yaşama haklarına müdahale etmeyi, kendilerince bir hak olarak addediyorlar.
Bünyesinde adalet, ahlak ve paylaşım barındırmayan, Allah’sız tanrı kültürlerinin egemenliği, dünyamıza sadece zulüm pompaladığına öteden beridir şahid oluyoruz. Oluşturulan putperest sistemlere ibadet eden milyarlarca insan, esasen kendi varlıklarına ihanet eden zombilere dönüştürülmüştür.
Doğmadan yokken, ölürken de hiç işlerine yaramayacak “ırklar”ı yüzünden Dünyayı kan gölüne çeviren tanrıların kulları. Bu kullar aynı zamanda kendilerini ” ilayı kelimetullah” adına veya adalet adına vs dünyaya yön verecek yegane ırk olarak ta görüyorlar.
Tanrılar dünyasında laik mezhep ve meşrepçilerin resmi geçitleri arzı endam ederken; genetiği bozulmuş din ve insanlığa dair atılan naralar, ancak kulaklara zarar vermektedir. Allahın öğretilerine inad, tanrılarının amentüsüne koro halinde : “Allahü ekber” diye tekbir getirmeleri veya “m.kemalin askerleriyiz” vs gibi naralar paçavradan varlıklarına pompalanan gazlardan oluşmuş teyyarelerdir.
Netice olarak Allah, tanrıların dünyasını başlarına geçireceği zamana kadar putperestlerin ibadetlerini izlemeye devam edeceğiz.
Zira beşere tanrılık atfetmek, zulmünü de ibadet kabul etmektir