Geri dönüşüm denince çoğumuzun aklına plastik şişeler, camlar, kâğıtlar gelir. Ama kimse mutfağın da bir geri dönüşüm alanı olduğunu fark etmez. Oysa mutfak, israfın da dönüşümün de kalbidir.
Benim için geri dönüşüm, sadece çöpe atılan şeyleri ayırmak değil; eldeki ürüne ikinci bir hayat verebilmektir. Bu yüzden “geri dönüşüm” kavramını önce aşçılar öğrenmeli. Çünkü biz, doğrudan doğanın ürünleriyle çalışıyoruz. Her kabuk, her yaprak, her parça bir hikâye taşır.

Mesela domatesin kabuğunu düşünün. Çoğu kişi soyup çöpe atar. Oysa o kabukları fırında kurutup toz haline getirdiğinizde, harika bir aroma elde edersiniz. Soğan kabuğu, doğal bir renk ve koku verir; patates kabuğu fırınlandığında çıtır bir atıştırmalığa dönüşür. Havuç yaprakları, dereotu kadar canlı bir pesto sosuna karışabilir.
Mutfakta geri dönüşüm, sadece ekonomiye değil; karaktere de dokunur. Çünkü bu bir bakış açısıdır: “Hiçbir şey çöpe gitmez, sadece şekil değiştirir.”
Bir şef, bu bilinci kazanırsa tabakta sadece lezzet değil, vicdan da sunar.
Bugün dünyada atıkların büyük bir kısmı gıda kaynaklı. Yani aslında kaybolan sadece malzeme değil; emek, su, toprak, enerji… Hepsi o tabaktan geçip gidiyor. İşte bu yüzden diyorum ki: Geri dönüşümün en etkili yolu, mutfakta başlar.

Her kabuğun içinde bir fikir, her artığın içinde bir potansiyel vardır. Geri dönüşüm, çöpü ayırmak değil; düşünceyi ayıklamaktır.
O farkındalıkla çalışan bir aşçı, sadece yemek değil; geleceği de pişirir.




