1. Haberler
  2. Genel
  3. HİZBULLAH’IN FİLİSTİN SINAVI

HİZBULLAH’IN FİLİSTİN SINAVI

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


Elbette Filistin bütün ümmetin
sınavıdır. Ancak sınav kaçkınları
olunca iş başa düşüyor. Hizbullah’ın
durumu da bu hesap. Bildiğiniz
üzere, ümmetin dağınıklığını ve
aymazlığını fırsat bilen işgalci İsrail
1982 yılında Lübnan’a yönelik
uçaklarla ve füzelerle yapmış olduğu
büyük bombardımanlar sonucu
binlerce insanı katletti. Karadan
girdiği Sabra ve Şatilla kamplarında
ise Falanjistlerle yaptığı işbirliği
sonucu insanlık dışı katliamlar yaptı.
Sonrasında ise Beyrut’a varasıya
dek Güney Lübnan topraklarını işgal
etti. Bu gelişme karşısında Lübnan’ın
ulusal ordusu Siyonist

çeteye karşı mukavemet
gösterememiş ve yenilgiyi
kabullenmişti. Bu ara Lübnan’ın
ulusal ordusundan ve bir takım etnik
yapı liderleri işgalci İsrail ile iş tutar
olmuştu. İçerisinde Arap
milliyetçilerinin de olduğu Emel
Örgütü işgalin diplomatik girişimlerle
sonlandırılmasından yana idi. Emel
Örgütü’nün içerisinde bir grup vardı
ki, bunlar silahlı mukavemetten yana
idi. Bu grup Emel Örgütü’nden ayrılıp
Hizbullah Örgütü’nü kurdular. Bu
örgütün ileri gelenlerinden bir heyet
İran’a gidip hükümet yetkilileri ile
görüşmelerde bulundular. Heyet
destek sözü alarak geri dönmüştü.
Hiç vakit

kaybetmeden İran’dan eğitim ve
donatım ekibi gelmiş ve Lüban
kırsalında hummalı bir mesai dönemi
başlamıştı. Kısa süre içerisinde
işgalci İsrail birliklerine yönelik gerilla
taktiği ile saldırılar başlatılmıştı.
Hizbullah için engel teşkil eden bir
başka durum ise Siyonist işgalcilere
silah ve her türlü mühimmat
desteğinde bulunan ABD deniz
piyade birlikleri ile Fransa’ya ait
askerî karagâhların varlığı idi.
Hizbullah 23 Ekim 1983 tarihinde söz
konusu karargâhlara yönelik yaptığı
şehadet operasyonu ile 320 ABD
askerini ve Fransa’ya ait 79 askeri
cehenneme göndermeyi başarınca
ABD ve Fransa işgalci

İsrail’i kaderi ile başbaşa bırakarak
apartopar Lübnan’ı terk etmek
zorunda kaldı. (Vietnam savaşından
bu yana ABD’nin yediği en büyük
darbe buydu.)
Bu eylemle sesini dünyaya duyuran
Hizbullah başta Güney Amerika
ülkeleri olmak üzere anti emperyalist
dünya tarafından büyük bir itibar
görmüştü. İslâm dünyasının bir
kesimi ise mezhep taassubundan
dolayı Hizbullah yapılanmasına
soğuk ve mesafliydi. Hizbullah’ın ise
odaklandığı tek bir derdi vardı:
İşgalci Siyonist çeteyi Güney Lübnan
topraklarından çıkarmak. Siyonist
işgalcilere karşı sürdürülen savaş
tamı tamına 18 yıl

sürmüştü. Bu süreçte Hizbullah
başta üst düzey komutanlar olmak
üzere binlerce şehid vermişti. Tarih
yaprakları 20 Mayıs 2000 yılını
gösterdiğinde Lübnan’da büyük
kutlamalar yapılıyordu. Zira 18 yıl
süren işgal sona ermişti. Siyonist
çete tarihinde ilk defa Hizbullah eli ile
zilleti tatmıştı. Bu hezimet Siyonist
çeteye çok ağır gelmişti. Çünkü
onların inancında işgal ettikleri
topraklardan geri çekilmek yoktu.
Fakat Hizbullah’ın demi
yumruğundan golayı hergün
verdikleri kayıp onları işgal ettikleri
toprakları terk etmek zorunda
bırakmıştı. Bu durum Hizbullah için
ise hak edilmiş onur ve İzzetti.

Hıristiyan sanatçı Julia Boutros
verdiği konserlerde Hizbullah Lideri
Hasan Nasrallah’a atıfta bulunarak
“Şerefli insan” “Vaadine sadık insan”
sözleriyle methü senalarda
bulunmuştu. Buna rağmen Hizbullah
İslâm dünyasından gerekli takdiri
alamamıştı. Çünkü mezhep taassubu
birilerinin gözlerini kör etmişti.
Hizbullah ise kendi hakkında ne
düşünüldüğünü umursamadan
Siyonist çeteye karşı Ehl-i Sünnet
olan Filistinli kardeşlerimiz adına
“savaşa devam” kararı almıştı. Bu
düşünce aslında büyük bedeller
ödemeyi de beraberinde getirecekti.
Hizbullah kendi topraklarını işgalden

kurtardıktan sonra ulusal sınırlarına
çekilip diğer Arap ülkeleri ve Arap
örgütleri gibi Filistin davasına
kayıtsız kalıp tabiri caizse keyfine
bakardı. Hizbullah, “18 yıl savaştık,
binlerce şehid verdik, yorgunuz,
bitkiniz, biraz da diğer Müslümanlar
bu işe el atsın, Filistin ile ilgilenecek
takatimiz kalmadı; dile kolay 18 yıl
süren çok yorucu bir savaş verdik, bu
süreçte binlerce şehidimiz oldu, çok
yorulduk. Bölgede, hemen Filistin’in
yanıbaşında bu kadar Arap ülkesi
var, birazda onlar Filistin davasına
sahip çıksın. Üstelik onlar bizim gibi
gönüllülerden oluşan, gücü ve imkânı
sınırlı olan örgütler değil. Arap
ülkelerinin orduları var,

silahları var, muharrib güçleri var,
lütfen bize ilişmeyin, bizden
beklemeyin, biz zaten yeteri kadar
savaşıp binlerce şehid vererek
fedakârlıkta bulunduk, bizden bu
kadar” demedi. Hizbullah bunu
yapmadı. Ki bu mazeretleri dile
getirselerdi kimsenin gönül koymaya
hakkı olmazdı. Çünkü bu
aktardıklarımız kendilerini haklı
kılacak mazeretlerdi. Ama Hizbullah
böylesi bahanelerin arkasına
sığınmadı. Aksine, İran İslâm
Cumhuriyeti Devrim Muhafızları
Ordusu bünyesindeki “Kudüs
Gücü”nün konsolide ettiği Direniş
Cephesi”nin bileşeni olarak işgalci
İsrail’e karşı verilen savaşın “en etkin

muharrib gücü” sıfatıyla cihad
meydanında saf tuttular. Bu bir
yıldan beri süren kutsal “Aksa
Tufanı” savaşında 500’ün üzerinde
şehid verdiler. Elbette, ümmetin bir
parçası olmak bu kutsal mücadeleyi
zorunlu kılıyordu. Hizbullah geçmişte
de nice fedakârlıklarda bulunmuştu.
Hizbullah 2000 yılından 2005 tarihine
kadar İran’ın Filistinli özgürlük
savaşçısı gruplara Suriye üzerinden
gönderdiği silah ve mühimmatın
ulaştırlmadında büyük yardımları
olmuştu. Tüneller ise Kudüs Gücü
Komutanı General Kasım Süleymanî
ile Hizbullah’ın askerî kanat lideri
İmad Muğniye’nin projesi idi.
Bildiğiniz üzere 80’li

yıllarda Gazzeli mücahid
kardeşlerimiz işgalci Siyonist
askerlere karşı verdileri mücadelede
ellerinde sadece sapan ve taş vardı.
İran’ın (tüneller vasıtasıyla)
kendilerine ulaştırdığı ufak çaplı
füzeler ve konvansiyonel silahlar
sayesinde verilen savaşın şekli de
değişmişti. Nitekim amansız bir
şekilde, sabırla ve metanetle verilen
silahlı mücadele sonucu 1967
yılından beri işgal altında bulunan
Gazze 2005 yılında Siyonist çetenin
işgalinden kurtulmuş oldu. Fakat
işgal çetesi bu yenilgiyi bir türlü
hazmedemediğinden dolayı belirli
aralıklarla tekrar tekrar Gazze’yi
işgale yeltendi. Her seferinde

dirençli bir mukavemetle
karşılaştığından ve yediği
darbelerden dolayı emeline
ulaşamamış olarak geri çekilmek
zorunda kaldı. En son 7 Ekim 2023
tarihinde HAMAS’ın başlattığı “Aksa
Tufanı” operasyonunu bahane eden
Siyonist çete esirlerini kurtarmak
amacıyla savaş hukukunu hiçe
sayarak, okul, mabed, hastane
ayrımı gözetmeden Gazze’yi yoğun
bir şekilde bombalamaya başladı.
ABD, İngiltere ve Fransa ise bu
barbarlığa, bu vahşete rağmen
Siyonist çeteye arka çıkmak için
hemen alel acele savaş gemilerini
bölgeye sevk ettiler. Başta ABD
Başkanı Joe Biden olmak üzere

Batılı ülke başkanları kan içici
Netanyahu’yu Tel Aviv’de ziyaret
edip moral desteğinde bulundular.
“Arkandayız, katliama/soykırıma
devam et” dediler. İşte tam bu
esnada, yani 8 Ekim’de Hizbullah
savaşçı birliklerini harekete geçirip
Siyonist çeteye yönelik yeni bir
cephe açarak Gazzeli kardeşlerinin
yükünü hafifletme girişiminde
bulunmuş oldu. Öyle ki, Hizbullah’ın
savaşa müdahil olmasıyla işgalci
İsrail askerî birliklerinin % 35’ini
Kuzey Filistin’e kaydırmak zorunda
kaldı. Hizbullah bu fedakâr girişimi ile
adeta paratoner vazifesi görmüştü.
Hizbullah hem geçmişteki savaş
tecrübesi ile, hem

İran ve Suriye’den tedarik ettiği
askerî mühimmat ve füzelerle (askerî
envanterini güçlendirmiş olarak)
“vaziyet alıp” işgalci çeteye karşı
darbe üzerine darbe vurmaya
başlıyor. Hizbullah vurduğu bu
darbelerle düşmanın yerleşim
birimlerini boşaltmasına ve 15 km
geri çekilmesine neden olmuştu.
Ayrıca Siyonist çete boşaltmış
olduğu yerleşim birimlerinin
sakinlerini çadır kentlere yerleştirerek
kendi halkına mültecilik zilletini
tattırmış oldu. İşgalci İsrail’in
tarihinde bu bir ilkti. Bu zilleti de
Hizbullah sayesinde tatmış oldu.
Netanyahu yaşadığı bu
aşağılanmadan kurtulmak için

mülteci kamplarında yaşayan halkını
tekrar geldikleri yere güvenli bir
şekilde dönmeleri için son üç gündür
Lübnan’ı yoğun bir şekilde
bombalamaya başladı. Siyonist çete
bu bombalama eylemini özellikle
sivillere yönelik yapmaktadır.
Siyonist katil sürüsü son üç gün
içerisinde 1600’e yakın sivil insanı
katletti. Buna mukabil Hizbullah
bugüne kadar düşük yoğunlukta
sürdürdüğü saldırılarını arttırarak,
etkin bir şekilde Siyonist çeteye
darbe üzerine darbe vurmaya
başladı. Hizbullah son 48 saat
içerisinde Demir Kubbe’yi delerek
Hayfa yakınlarındaki Atlit Askeri
Üssü’nü ve Tel Aviv’deki MOSSAD

karagâhını balistik füzelerle vurdu.
Dün akşam basına düşen haberlere
göre Hizbullah’ın Tel Aviv’e fırlattığı
60 adet balistik füzenin 45 tanesi
Demir Kubbe’yi delerek hedefine
ulaştı. Öte yandan Celile’ye 25
füzenin düştüğü gelen haberler
arasında belirtilmektedir. Hizbullah
bu ara Hayfa, Akkad ve Safad’ı da
vurmaya devam ediyor. Hizbullah
çok yoğun bir saldırı başlatmış
bulunmaktadır. Eş zamanlı olarak
Irak’taki İslâmî güçler İHA’larla Ayn
Yahuda askeri üssünü ve Eilat
Limanı’nı vurdu. Diğer taraftan da
Yemen belirli aralıklarla füze
fırlatmaya ve hedefini vurmaya
devam ediyor. Siyonist işgalci halk

sığınaklara kapanmış vaziyette ecel
korkuları yaşıyor.
Bu savaşta Hizbullah’ın tek şartı,
işgalci İsrail’in ateşkes yapıp
Gazze’den çekilmesi…
Bütün bunlar olup biterken ve Filistin
davası uğruna nice bedeller
ödenirken, nice şehidler verilirken bir
takım cemaat ve tarikat şeyhleri hâlâ
mezhep üzerinden Hizbullah
düşmanlığını körüklemektedir.
Siyonist çete ile ağız birliği
yapmışcasına Hizbullah’a karşı
halkımızı kin ve düşmanlığa tahrik
ediyorlar. Bakıyorsunuz bir takım TV
kanallarının müdavimi olan emekli
generaller ve nevzuhur gazeteciler
de aynı ahlâksız tavırla itibar

cellatlığını yapıyorlar. Çok açık ifade
etmiş olalım ki, mezhebî saikle
öteden beri Hizbullah’a karşı
mesafeli olanlar Suriye konusunda
düşmanlıklarını ayyuka çıkardılar.
Neymiş efendim? Hizbullah Suriye iç
savaşına müdahil olmasaymış
ABD’nin kurup silahlandırdığı IŞİD,
El-Kaida, El-Nusra ve ÖSO gibi
tekfirci gruplar Suriye rejimini yıkıp
şeriat devleti kuracaklarmış! Buna
Hizbullah ve İran engel olmuş.
Adama sormazlar mı, iki Türk
askerinin üzerine benzin döküp
yakanlar mı şeriat devleti
kuracakmış? Tekbirler getirerek 8
yaşında çocuğun boğazını kesenler
mi şeriat getirecekmiş? İnsanları

demir kafeslere koyup suda boğanlar
mı şeriat getirecekmiş? İnsanları
otomobilin içerisine tıkıştırıp
bazukalarla vuranlar mı şeriat
getirecekmiş? Ezidi kadın ve kızlara
tecavüz edip köle pazarlarında
satanlar mı şeriat getirecekmiş?
Polis okulunu basıp 1500 öğrenciyi
nehir kenarına götürüp kafalarına
sıkanlar mı şeriat getirecekmiş?
Sayın okuyucumuz sayfalar dolusu
bu vahşiyane uygulamalardan
örnekler verebiliriz. Bu insanların
anlamadığı husus her sarıklı ve
sakallıyı kendilerinden zannetmeleri.
Oysa bu tekfirci örgütleri kurup
silahlandıran büyük şeytan ABD’den
başkası değildi.

Nitekim ABD’nin eski başkanı
Obama bu örgütleri kendilerinin
kurduğunu açık açık itiraf etmişti.
Ayrıca bu örgüt elemanlarının
yaralılarını Siyonist çete Golan
Tepeleri’nde kurduğu mobil
hastanelerde tedavi ediyordu. Bu da
mı size bir şey anlatmıyor? Kan içici
Siyonist çete çocuk, kadın, bebek,
yaşlı ayrımı gözetmeden Gazze’de
katliam üzerine katliam yapacak ama
öbür taraftan Hizbullah’ın yaraladığı
şeriatçı kardeşlerinizi (!) Golan
Tepeleri’ne kurduğu mobil
hastanelerde tedavi edecek!
Buradaki çelişki bile o tekfirci
savaşçıların kimlere hizmet ettiklerini
ortaya koymuş olmuyor

mu? Ama bunu hâlâ anlamak
istemeyen mezhep fanatizmi güden
insalar var. Bu işin bir de ahiret
boyutu var. Atılan iftiraların ve
yapılan tezviratların vebâli büyük…
Şu acı gerçeği itiraf etmiş olalım ki,
ümmet olarak 2 milyara varan nüfus
potansiyelimize rağmen mazlum
Gazze halkına sahip çıkmadık. Bir
kısmımız ise Gazze’ye sahip çıkma
çabası içerisinde olanlara mezhebî
saikle düşman kesildik. Böyle
olmamalıydı. Allah Teâlâ bize birlik
olmamızı emrediyor. Eğer ümmet
olarak birlik olsaydık Filistin bu
durumda olmazdı.
Sayın okuyucumuz, sonuç olarak
tekrar edecek olursak Hizbullah,

yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir takım
gerekçelerle Aksa Tufanı’na dahil
olmayabilirdi. Ama öyle yapmadı. Ne
pahasına olursa olsun, ne bedel
ödemek gerekiyorsa gereksin ümmet
bilinci ve sorumluluğu ile hareket
ederek mazlum Gazze halkını yalnız
bırakmadı. Müdahil olmaması için
Hizbullah’a rüşvet kabilinden büyük
tekliflerde bulunuldu. Hizbullah elinin
tersiyle bu teklifleri reddetti. Bugün
gelinen noktaya bakın? Siyonist çete
Lübnan’ı ikinci bir Gazze yapmanın
derdinde. Aynı canavarca yöntemle
sivil yerleşim bölgelerini bombalıyor.
Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik
Arap

Emirlikleri ise bu canavarlığa alkış
tutuyor. Tabi ki bizim
memleketimizde de bazı cemaat
liderleri ve TV şarlatanları bu
durumdan memnun ve sevinç
duyuyor. Bu yaşanan acılara sevinç
duyanları Rabbim Siyonist çete
liderleri ile birlikte haşreylesin
inşAllah. Ve şu hakikat de bilinsin ki,
Siyonist çete 1982 yılındaki gibi ve
2006 senesindeki gibi muvaffak
olamayacağı bir işe girişti. Ve yine şu
hakikat bilinsin ki, Kûr’ânî bir müjde
olarak, “Kim, Allah’tan,
Peygamberinden ve inananlardan
yüz çevirirse bilsin ki hiç şüphesiz
galip gelecek olan Hizbullah’tır.”
(Mâide: 56)

Not: Sayın okuyucumuz! Bu satırları
yazdığımızda henüz Hizbullah Lideri
Seyyid Hasan Nasrallah’ın şehadet
haberi gelmemişti. “İnna lillahi ve
inna ileyhi raciun.”
Şehadeti mübarek olsun. Rabbim
Sevgili Peygamberimiz’e komşu
eylesin inşAllah…

HİZBULLAH’IN FİLİSTİN SINAVI
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

H24 Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin