Dem Parti Bitlis milletvekili Hüseyin Olan Milli Savunma Bakanlığı plan bütçe görüşmelerinde, söz aldı. Ortadoğu ve Bölgemizde yaşanan sorunları anlattı. Milli Savunma Bakanı’na Sorular sordu.
AKP iktidarıyla birlikte Türkiye, Orta Doğu ve bölgede yayılmacı bir strateji izlemektedir. Neredeyse 10’dan fazla ülkede askerî birlikler bulunmaktadır.
Bu da Türkiye halklarına ekonomik olarak çok pahalıya mal olmaktadır. Başta Kürt sorunu olmak üzere tüm bölgesel sorunları savaş mantığı üzerinden çözüme kavuşturma yönteminin kırk yıllık maliyeti 3 trilyon doların üzerindedir.
Güvenlik ve savunma harcamaları her yıl artış göstermektedir. Bu yıl da bütçeden 1,5 trilyonun üzerinde güvenlik ve savunmaya ayrılmış durumdadır. 2024 yılında 40 milyar dolarlık bütçe bu yıl 47 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Türkiye, NATO üyesi ülkeleri içinde en fazla askerî harcama yapan 6’ncı ülke konumuna gelmiştir. Sadece bir yıl bu bütçeyi farklı sorunların çözümüne kullanırsak ne olur?
Binlerce fabrikayla işsizlik sorununu çözüme kavuşturmuş olurduk. Atanamayan öğretmenlerin atamasını yapabilirdik. Asgari ücretlilerin ve emeklilerin insanca yaşayacak maaşlara kavuşması sağlanabilirdi.
Binlerce köye okul inşa edilebilirdi. 85 milyon insanın kredi kartı borçları kapatılabilirdi. Kısaca, bu bir yıllık bütçeyle ülkenin birçok kronik sorunu çözülebilirdi.
Kürt sorununa sadece ekonomik değil, tüm kök salmış sorunların çözümü noktasından yaklaşmak gerekir. Bunun için diyalog ve müzakere çağrılarımıza rağmen çatışmacı ve güvenlikçi yöntemlerde ısrar devam ediyor. Sonuçta, Türkiye’de yoksulluk ve açlık her geçen gün artmaya devam etmektedir.
Mesele, tamamen öncelikler meselesidir. Bunları yapmak yerine bölgesel istikrarsızlığı ve güvensizlik ortamını derinleştirerek savaş bütçesinin katlanarak artması sağlandı. Bugün Kürt illerinde hâlâ OHAL mantığıyla operasyonlar, sokağa çıkma yasakları, işkence ve sayamayacağımız kadar hukuksuzluklar ve hak ihlalleri yaşanmaya devam ediyor.
Kayyımla en temel demokratik haklardan olan seçme ve seçilme hakkını gasbedilerek Kürt halkı meşru siyasetin uzağına itilmek isteniyor. Bütün bu baskıcı uygulamalara rağmen Kürt halkı yıllardır onurlu bir barışta ısrar etti ve bundan sonra da ısrar etmeye devam edecektir.
Bakınız, güvenlikçi politikalarınız, toplumsal iradeye ket vurmanın yanı sıra toplumsal yaşam alanlarını da daraltmaktan başka bir şey yapmadı. Örneğin, vekili olduğum ilde, birbirine mesafesi 40 kilometre olan iki ilçe arasında tam 4 tane ayrı güvenlik noktasını geçmek zorundasınız.
Bölgeyi âdeta bir açık cezaevi hâline getirdiniz. Bu uygulama, savaşın hüküm sürdüğü Ukrayna’da bile yoktur. Güvenlik istiyorsan özgürlükten vazgeçmek zorundasın mantığıyla hareket ediliyor.
Sayın Bakan, siz hiç terörist ağaç gördünüz mü?
Bölgemizde filizlenen her bir fidanın terörist potansiyeli var. Bu yüzden ağaçlar ya kesilir ya toprağa gömülür ya da yakılır. Bir dalın yaprak açmasına dahi izin yoktur. Bugün, bölgede bir ağacın gölgesinde oturmak bile bu güvenlikçi politikalarınız sayesinde hayal oldu. Kürtler tarım yapmasın, ağaç dikmesin, su içmesin, bir araya gelmesin, seçime girmesin; işte, sömürü de darbe de böyle bir şeydir. 90’larda “Bir çakıl taşı vermeyiz.” diyenler, bugün ülkenin en büyük bir kesimini bu savaş mantığı nedeniyle Arap sermayesine sattılar.
Kürt halkının demokratik taleplerini karşılamamak ve bu savaş sarmalını derinleştirmek adına Trakya yarımadasını, Kanal İstanbul’la 2’ye bölmeyi hedefleyerek yabancı sermayedarlara peşkeş çektiniz. Elde edilen parayı da savunma ve güvenlik adı altında Kürt coğrafyasına bomba olarak yağdırıyorsunuz
Kürt sorununu bir çakıl taşına indirgeyerek ülkeyi bu hâle getirdiniz.
Yüzyıllık bir çatışma ve ölümler tarihini sizlere bir şey öğretmesi gerekirdi. Dünyanın her yerinde barış elçiliği görevine soyunup kendi halkına yönelik savaş pratiği sergilemek en basit tabiriyle samimiyetsizliktir.
En iyi ve en etkili savunma modeli de en etkili güvenlik yöntemi de barışın ta kendisidir. En iyi çelik kubbe, toplumsal uzlaşı ve diyalogdur diyerek bitiriyorum.
